Ağırlıklı olarak Kürt Alevilerin yaşadığı Dersim bölgesi, Osmanlı devletinin 19’uncu yüzyılda başlayan merkezileştirme politikaları karşısında on yıllar boyunca kayda değer bir direniş sergiledi. Kürt Alevilerin sahip oldukları yerel kültürel ve siyasi özerklik, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarafından da devletin egemenliğine yönelik bir tehdit olarak görüldü. Seyid Rıza, bölgede sadece Hesenan aşiretinin lideri olarak değil, aynı zamanda Dersim bölgesinin hem dini hem politik lideri olarak önde gelen figürler arasında yer alıyordu.
Hesenan aşiretinin liderlerinin geldiği Ocak sülalesinden olan Seyid Rıza, tarikat içerisinde edinilebilecek en üst mertebe olan Rehber seviyesine ulaştığı için bilindik bir dini liderdi (Dersimi, 1952). Siyasal olarak ise Seyid Rıza, dönemin diğer önemli ulusal figürleri olan Koçgirili Alişer, Dr. Nuri Dersimi gibi isimlerle iletişim kuran, ittifaklar geliştiren bir kimseydi. Dersim için, Seyid Rıza’yı dini bir lider olarak kabul edenler olduğu gibi, onu 20’nci yüzyılın başlarındaki Kürt hareketinin önemli bir ulusal önderi olarak kabul edenler de var. Son yıllarda ortaya çıkan belgeler ışığında, Seyid Rıza’nın sadece dini bir lider olarak değil, ulusal bir önder olarak da Dersim’e yönelik Osmanlı ve Türk devleti politikalarına karşı pozisyon alan, direniş gösteren bir kişi olduğuna ilişkin tezler savunuldu. Bu açıdan bakıldığında, Seyid Rıza’nın, sadece Dersim Alevileri için önemli bir lider değil, aynı zamanda Kürt coğrafyasında veya İstanbul’da faaliyet yürüten dönemin Kürt hareketiyle ilişkiler kuran, yer yer ittifaklar geliştiren muhalif bir tarihsel figür olduğu söylenebilir.
1937-38 yıllarında, bölgedeki direnişi kırmak için Türk devleti tarafından Dersim bölgesine yönelik iki askeri operasyon gerçekleştirildi. Bu askeri harekâtlar esnasında Dersim’de yaşayan insanlara yönelik büyük ölçekli insan hakları ihlalleri işlendi. Her ne kadar kesin sayılar hâlâ bilinmiyor olsa da, yakın dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yapmış olduğu açıklamaya göre 13.806 kişi bu operasyonlar sürecinde katledildi. Dersim katliamı üzerine araştırmalar yapanlara göre ise kayıplar bu rakamın oldukça üzerinde. Ocak 1937’de, Seyid Rıza, yaşanan silahlı çatışmaları ve kitlesel katliamı sona erdirmek için operasyona komuta eden ve bölgenin Umumi Müfettişi olan General Abdullah Alpdoğan ile görüşmesi için oğlunu aracı olarak yolladı. Seyid Rıza’nın oğlu öldürüldü ve katliam devam etti. Yılın sonuna gelindiğinde, devam etmekte olan ölümleri durdurma beklentisiyle Seyid Rıza, yaşam hakkının korunacağına dair verilen sözler sonrasında Alpdoğan’a teslim oldu. Sonrasında neler olduğuna ilişkin bilgiler, ileriki yıllarda Dışişleri Bakanlığı da yapacak olan İhsan Sabri Çağlayangil’in tanıklığına dayanıyor. Hızlı bir şekilde gerçekleşen “yargılamalar” yapılıp, iyi Türkçe bilmeyen Seyid Rıza’nın yüzüne mahkemenin verdiği idam kararı okunduktan hemen sonra, Seyid Rıza ve beraberindekiler Elazığ’da infaz edildi.
Seyid Rıza idam edildikten sonra geniş çaplı yaşam hakkı ihlalleri savaş uçaklarının da operasyona katılmasıyla devam etti. Bu hava operasyonlarına Mustafa Kemal’in manevi kızı Sabiha Gökçen de dahil oldu. Nihai olarak, bölgede kalan Kürt Alevilerinin bir kısmı Türkiye’nin Batı bölgesine sürgün edildi. Katliam ve sürgün esnasında, anne ve babası ölmüş olan veya ailelerinden zorla koparılan çocuklar Türk askerleri tarafından evlatlık alındı. Evlatlık alınan bu çocuklar, Türk ve Sünni kültüre göre yetiştirildi. “Dersim’in Kayıp Kızları”nın hikayesi de böylece başlamış oldu (Gündoğan & Gündoğan, 2012).
Türk ordusunun sahip olduğu belgeler hâlâ kamuya açık olmadığı için Seyid Rıza’nın bedeninin nereye gömüldüğü konusunda herhangi bir bilgi bulunmuyor. Seyid Rıza’nın torunları, hâlâ dedelerinin bedenine ne yapıldığını veya bedeninin nereye gömüldüğünün açıklanmasını talep ediyor. Diğer bir yandan Dersim katliamı, 2009 yılında CHP Milletvekili Onur Öymen’in TBMM’de yaptığı konuşma esnasında katliamı meşru gören sözler söylemesinin ardından ana akım medyada da tartışma konusu olmaya başladı. Bu tartışmaların artmasına paralel olarak Seyid Rıza’nın torunlarının tarihsel hakikatlerin ortaya çıkarılması adına yaptığı çağrılar daha fazla duyuldu. Ancak bu çağrılar henüz bir resmi karşılık bulmuş değil.
Yararlanılan Kaynaklar
Dersimi, N. (1952). Kürdistan Tarihi’nde Dersim, Ani Matbaası (Halep).
Gündoğan, N. & Gündoğan, K. (2012), Dersim’in Kayıp Kızları, İletişim Yayınları.
Tunceli Belediyesi tarafından Seyid Rıza’nın anılmasına yönelik proje kapsamında, onun adını taşıyacak bir park içinde Seyid Rıza heykelinin yapılması vardı. Haziran 2010’da, projenin bitirilmesi sonrasında yapılan açılışta, Tunceli Belediye Başkanı Edibe Şahin tarafından yapılan konuşma, projenin hangi amaçlarla geliştirildiğini gösteriyor. Şahin’e göre, bu anıtın yapılmasının ardında yatan temel gaye, devlete ve ilgili siyasi partilere geçmişle yüzleşilmesi için bir çağrı yapmaktı. Ayrıca, Kürt meselesinin şiddet yoluyla çözülmesinin mümkün olmadığına ilişkin Türk devletinin Seyid Rıza anıtından ders çıkarması gerektiği de belirtildi. Bununla birlikte, Seyid Rıza anıtının, ölülerin heykellerinin dikilmesine gerek duyulmayacak bir geleceği umut etmek için bir vesile olduğu da söylendi.
Kürt meselesi bağlamında devletin gerçekleştirmiş olduğu ihlallerin tartışılması veya bu nedenle işlenen insan hakları ihlallerini sembolize eden anıtların yapılması uzun yıllar boyunca kasıtlı olarak engellendi. Dersim halkı, hem etnik kimliklerinin tanınması hem de Türk devletinin yürüttüğü inkâr ve asimilasyon politikalarının sebep olduğu acıların devlet nezdinde kabul edilmesi için uzun bir süredir mücadele etmekte. Bu nedenle, Kürt Aleviler için Seyid Rıza, sadece geçmişe ait bir figür olmasının ötesinde anlamlar taşıyor. Hem devlet tarafından öldürülmüş bir dini önder olduğu, hem de Kürtlerin deneyimlediği kolektif acıları sembolize ettiği için, kamusal alanda Seyid Rıza’nın anılabiliyor olması Kürt Aleviler için önemli ve olumlu bir gelişme. Dönemin başbakanı Erdoğan’ın Dersim katliamını tanıması ve özür dilemesi sonrasında herhangi bir adım atılmamış olması nedeniyle bu heykelin etkisinin sınırlı olduğunu söylemek mümkün. Kürt Alevilerin kolektif taleplerinden birisi olan Seyid Rıza’nın gömüldüğü yerin açıklanması konusunda henüz bir gelişme yok. Diğer yandan, hükümetin Dersim katliamına ilişkin devlet belgelerini açıklama yönünde sözler verdiğini de hatırlamak gerekiyor. Ancak henüz bu konuda da bir gelişme yok.
Türkiye’de tarihsel olarak devlet tarafından suçlu addedilen siyasi figürlere dair anma çabaları, çoğu zaman hafızalaştırma projesini yapan birey/kurum ile o bölgedeki devlet otoritesi arasında gerilimler yaşanmasına neden oluyor. Bu bağlamda, Seyid Rıza heykelinin yapılması ve adının Dersim’de bir parka verilmesi, hem büyük tartışmalara konu oldu, hem de bir dava açılmasıyla sonuçlandı. Bu hafıza sahasının açılmasından hemen sonra Tunceli Valiliği, Seyid Rıza’yı devlete karşı yapılmış silahlı bir isyanın lideri olarak gördüğü için Tunceli Belediyesi’ni suçu ve suçluyu övme yasası çerçevesinde dava etti. 2019 yılında Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek, Seyid Rıza adının Dersim’deki tüm sokak, cadde ve meydanlardan kaldırılmasına yönelik bir kampanya başlattı. Kampanya Seyid Rıza Anıtı’nın da kaldırılmasını kapsıyordu. Bu kampanya kapsamında, Tunceli Valiliği’ne ve belediyeye başvuruda bulunuldu. Ancak Tunceli Belediyesi, anıtın kaldırılmayacağını açıkladı. 2021 yılında ise Seyid Rıza’nın anıtı önünde yapılmak istenen anma seremonisi pandemi gerekçesiyle engellendi. Diğer yandan, Dersim’de var olan farklı siyasi eğilimler nedeniyle hem projenin tasarlanma sürecinde, hem de projenin sonraki aşamalarında kitlesel katılımın göreceli olarak sınırlı kaldığı söylenebilir.