Türk devleti ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında 1984 yılında başlayan ve 1990’lı yıllarda en yoğun dönemini yaşayan silahlı çatışma süreci devam ediyor. Her ne kadar bu kanlı savaş döneminin hakikatleri hâlâ ortaya çıkarılmamış olsa da, yaklaşık 50 bin kişinin yaşamını yitirdiği ve Kürt coğrafyasında yaşayan 2 milyon civarında insanın zorunlu göçe maruz bırakıldığı tahmin ediliyor. 1990’lı yıllarda yaşanmış olan faili meçhul cinayetlere, yargısız infazlara ve zorla kaybetmelere ilişkin birçok dosyanın zaman aşımına uğramasına çok az bir vakit kala 2000’li yılların başlarında düzenlenen iddianamelerle soruşturmalar yeniden canlandırıldı. 2004 yılında, İsveç’te yaşayan eski bir itirafçı olan Abdülkadir Aygan’ın pek çok faili meçhul cinayete ve Jandarma İstihbarat Teşkilatı (JİTEM) olarak bilinen yapıya ilişkin itirafları 10 gün boyunca Ülkede Özgür Gündem gazetesinde yayımlandı. 2009 yılında Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı Abdülkadir Aygan’ın itiraflarını ihbar kabul ederek Musa Anter cinayetinden 17 yıl sonra, yani dosyanın zaman aşımına uğramasına 3 yıl kala soruşturmayı yeniden başlattı.
JİTEM’in adı, 1995 yılında TBMM’de oluşturulan Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu, 1996 yılında kurulan Susurluk Komisyonu ve yine 1996 yılında Kutlu Savaş tarafından yazılan Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarında geçti. Ardından İbrahim Babat’ın (Hacı Hasan) itiraf mektuplarının gündem olmasıyla birlikte JİTEM’in faaliyetleri tartışılmaya başlandı. İtiraf mektuplarında, Türk devletinin kontrolünde oluşturulan bu gayrı nizami harp örgütünün korucular ve PKK itirafçılarıyla birlikte çok sayıda cinayetin faili olduğu iddia ediliyordu (TESEV, 2013). Oluşturulan komisyonlar ve itiraflar ışığında başlayan araştırmalara göre JİTEM’in iş birlikçileriyle birlikte işledikleri cinayetlere dair çok sayıda bilgi ve belgeye ulaşıldı. İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre, JİTEM ve iş birlikçileri tarafından öldürülen sivillerin sayısının 1900 ile 7000 arasında olduğu tahmin ediliyor. Öldürülen ve zorla kaybedilen insanların sayısı hâlâ tam olarak bilinmediğinden, bu süreçte yaşamını yitiren sivillerin sayısının 7000’den fazla olması da mümkün. Kürt aydını ve gazeteci Musa Anter, hayatını Kürt kimliğinin tanınması için ve Kürtlerin ayrı bir etnik-ulusal grup olduğunun inkâr edilmesine karşı mücadeleyle geçirdi. Anter, 1930’lu yıllardan itibaren, Kürtçe veya Kürt kimliğinin tanınması için yazdığı yazılar, yaptığı konuşmalar ve örgütlenme faaliyetleri nedeniyle “Kürtçülük” ve “bölücülük” yaparak “devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü” aleyhine faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle sayısız kez cezaevine girdi. Anter, İstanbul Kürt Enstitüsü ve Mezopotamya Kültür Merkezi gibi Kürt dili ve kültürü üzerine çalışmalar yapan öncü sivil toplum örgütlerinin de kurucuları arasında yer aldı. Eski JİTEM üyesi Abdulkadir Aygan’ın açıklamalarına göre, Musa Anter ile yeğeni, 20 Eylül 1992 yılında JİTEM üyelerinin planladığı ve yürüttüğü bir suikasta hedef oldu ve Anter bu suikast sonucunda yaşamını yitirdi. 2006 yılında bu suikastta yaşam hakkı ihlal edildiği, bu konuda yeterli ve gerekli yargılama süreci yürütülmediği için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türk devletini 26,500 Euro tutarında para cezasına çarptırdı.
Cinayet sürecinde rol aldığını itiraf eden bir JİTEM üyesi, Anter’in nasıl öldürüldüğüne dair tanık olarak detaylı bir şekilde ifade sunmuş olsa da, AİHM kararından sonra bile bu tanıklığın dava sürecinde dikkate alınması ve davanın yenilenmesi bir hukuki zorunluluk olmasına karşın bu yönde bir şey yapılmadı. Haziran 2012’de, cinayeti gerçekleştirdiğine inanılan zanlılardan birisi olan Hamit Yıldırım gözaltına alındı. Yargılama sürecine ilişkin yeni bir gelişme olmaması durumunda, zanlıların hepsi zaman aşımı nedeniyle cezasızlıktan faydalanmış olacaktı. Ancak Temmuz 2013’te yargılamalar yeniden başladı. 2016 yılında JİTEM Ana Davası ile birleştirilmesinin ardından 2019 yılında 1994’te zorla kaybedilen Ayten Öztürk’ün Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dosyası Musa Anter JİTEM Ana Davası ile birleştirildi. Ancak Musa Anter cinayeti davası zaman aşımına uğramak üzereydi. Gerek davanın avukatları, gerekse Anter Ailesi bu tehlikeye dikkat çekse de ve Musa Anter’in cinayetinin faili meçhul sayılmasının davanın ötesinde bir anlamı olduğunu ifade etse de adli merciler nezdinde bir sonuç alınamadı. Yurtdışında olan Abdülkadir Aygan ve Cemil Işık’ın ifadelerinin alınması talepleri yinelendi ancak kabul edilmedi. Ayrıca davanın avukatının, zorla kaybedilen Ayten Öztürk davası ile birleştirilen Musa Anter davasının zaman aşımına uğramaması için dosyasının ayrılmasına (tefrik) yönelik talebi defaatle reddedildi. 15 Eylül 2022 olarak belirlenen duruşma tarihinde yeni duruşma 21 Eylül’e ertelendi. Zaman aşımının dolma tarihi 20 Eylül olduğundan 21 Eylül 2022 tarihli duruşmada da dava zaman aşımı nedeniyle düşürüldü. Duruşmada İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı ve Musa Anter'in oğlu Dicle Anter'in avukatı Öztürk Türkdoğan, cinayetin ardından yürütülen soruşturmanın yetersizliği nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ihlal kararı verdiğini hatırlattı. Ayrıca bu davanın insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı uygulanamayacağını belirtmesine rağmen mahkeme zaman aşımı kararı verdi.
Yararlanılan Kaynaklar
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (Kasım, 2013). Ergenekon'un Öteki Yüzü: Faili Meçhuller ve Kayıplar Ergenekon Dosyaları İncelemesi. Demokratikleşme Programı. TESEV Yayınları.
Musa Anter, Türkiye’de çatışmanın zirve yaptığı, barışçıl gösteri ve eylem yapmanın neredeyse imkânsız olduğu bir dönemde öldürüldü. Musa Anter adına yapılan ilk hafızalaştırma çalışması, 1993 yılında başlayan “Musa Anter Gazetecilik Ödülleri” oldu. Musa Anter’in öldürülmeden önce çalıştığı Gündem gazetesi, insan hakları odaklı habercilik yapan gazetecileri ödüllendirmek amacıyla her yıl ödül vermek üzere bir girişim başlattı. Musa Anter’in anısını yaşatmayı amaçlayan bir diğer çaba ise, aralarında insan hakları kuruluşlarını ve taban hareketlerini barındıran bir anma girişimi olarak 1993 yılından itibaren başlayan, Anter’in vurulduğu yerde yapılan anma töreni oldu. Kürt hareketinin 2000’li yıllarda belediye seçimlerinde ciddi bir başarı göstermesi sonrasında ise Anter’e ilişkin yeni bir hafızalaştırma dalgası başladı. Diyarbakır’daki Yenişehir Belediyesi 2005 yılında faili meçhul cinayetler nedeniyle yaşamını yitirmiş olanlar için bir anıt yaptı ve bunu Musa Anter’e adadı. Bu anıt, Babek Sophi isimli İranlı sanatçı tarafından yapıldı ve Seyrantepe’de Anter’in katledildiği yere yakın bir noktaya yerleştirildi. 3,5 metre uzunluğunda olan bu anıt, kitaplardan yükselen bir ağaç gövdesini tasvir ediyor. Bu anıtın açılışına Musa Anter’in akrabaları, yakın arkadaşları ve kalabalık bir halk kitlesi katıldı. Bu anıtın sloganı ise Musa Anter’in hayattayken dile getirdiği “Zulüm Kader Değildir!” cümlesi oldu.
2007 yılında ise Musa Anter’in doğum yeri olan Mardin’in Nusaybin ilçesinde onun adını taşıyan bir park açıldı. Bu parkın açılışına Demokratik Toplum Partisi’nin önde gelen kişileri ile geniş halk kitleleri katıldı. Bu park, bir anma mekânı olmasının yanı sıra protestoların ve eylemlerin gerçekleştirildiği bir mekân olarak da kullanılıyor. Temmuz 2012’de ise benzer bir proje Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde gerçekleştirildi. Eylül 2012’de de Musa Anter’in Mardin’deki evi, ziyaretçilerin çalışmak için vakit de geçirebileceği şekilde yeniden tasarlanarak içinde kütüphane de barındıran bir müzeye dönüştürüldü. Bu müzenin açılışına sadece Musa Anter’in yakınları değil, aynı zamanda devlet güçleri tarafından öldürülen Hrant Dink ile Madımak’ta öldürülen Metin Altıok’un yakınları da katıldı. Ayrıca, 2008 yılında yapılan Musa Anter Gazetecilik Ödül Töreni sırasında oyunculuğunu ve yönetmenliğini Aydın Orak’ın üstlendiği “Araf-İki Ülke Arasında” isimli tiyatro oyunu sahnelendi. Yine yönetmenliğini Aydın Orak’ın üstlendiği 2014 yapımı “Asasız Musa” filmiyle Musa Anter’in hayatı beyaz perdeye taşındı. 2020 yılında ise ailesi tarafından hazırlanan bir videoda çok sayıda gazeteci, araştırmacı, sanatçı, politikacı ve hak savunucusu Musa Anter’in 100. yaşını kutladı. Ayrıca yine Musa Anter’in 100. yaş günü dolayısıyla 76 ismin “Apê Musa”yla olan anıları kitaplaştırıldı.
Musa Anter cinayetinin hafızalaştırılması, Kürtler için siyasi bir simge olmanın ötesinde Kürt meselesinde demokratik çözüm açısından da önemli bir adım anlamına geliyor. Musa Anter adına yapılan hafızalaştırma çabaları toplumun kayda değer bir kesiminin kolektif hafızasında Anter’i, öldürüldüğü gerçeğini ve Türkiye’de cezasızlık uygulamasını diri tutuyor. Bu hafızalaştırma çabalarının bir diğer etkisi ise Anter ailesi üyelerinin acılarının devlet tarafından olmasa bile demokrat kamuoyu tarafından paylaşıldığını gösteriyor olması.
Abdulkadir Aygan’ın yaptığı açıklamalara göre, Musa Anter’in öldürülmesi kararı JİTEM için “çalışan” üst düzey yetkililer tarafından verildi. Bu noktada karar alıcı olanlar an itibariyle kayıp durumda veya öldü. Bu yüzden de esas infaz emrini verdikleri iddia edilen şahıslar hâlâ cezasızlık zırhından faydalanıyor. Anter cinayetinin aydınlatılması demek, o dönemde paramiliter güçler tarafından işlenmiş olan birçok “faili meçhul” cinayeti gerçekleştiren mekanizmaların nasıl çalıştırıldığının da ortaya çıkarılması anlamına geliyor. Bir yandan devlet güçleri tarafından hakikatlerin ortaya çıkarılmasının nasıl engellendiğinin anlaşılmasının, diğer bir yandan da hafızalaştırma çabalarına duyulan ihtiyacın ne kadar yakıcı olduğunu da gösteriyor. Süreç içinde karşılaşılan engellemelerden bir diğeri, 2008 yılında “Musa Anter ile Deniz Gezmiş’in heykelleri yapılmalıdır” diyen Mahmut Alınak’ın Suçu ve Suçluyu Övme suçunu işlediği gerekçesiyle 50 günlük hapis cezasına çarptırılması oldu. Musa Anter için her yıl yapılan anmalarda polis, Musa Anter’in fotoğrafı dışında 90’larda katledilmiş ya da yaşamını yitirmiş gazetecilerin fotoğraflarının taşınmasını engellemeye çalıştı. 2021 yılında ise, Musa Anter anması sebep gösterilerek Mardin Valiliği tarafından kent genelinde 15 günlük eylem yasağı konuldu.