1960’lı ve 70’li yıllarda, Türkiye’de sanayileşme ve şehirleşme süreçleri ciddi bir ivme kazandı. Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’de işçi sınıfı büyüdü; öğrencileri, aydınları ve işçileri kapsayan kitlesel bir sol hareket ortaya çıktı. İlk eylemsellik dalgası 1960’lı yılların sonunda zirveye ulaştı. 1971 yılında ise ordunun sivil siyasete yeniden şekil vermek adına yaptığı müdahale ile birlikte sıkıyönetim ilan edildi, kişisel özgürlükler kısıtlandı ve binlerce sosyalist tutuklanarak cezaevlerine hapsedildi. Buna rağmen, 1980 yılında yapılan askeri darbeye kadar grevler, gösteriler ve çeşitli eylemler devam etti. 1977 yılında yapılan Kanlı 1 Mayıs, Türkiye’de sol hareket için bir dönüm noktası olarak görülürken diğer yandan da sonun başlangıcı olarak kabul edilebilir. Nitekim 1977 yılı ile 1980 arası dönemde, ya faşist hareketin yaptığı saldırılarda ya da devlet tarafından uygulanan şiddet sonucunda binlerce kişi yaşamını yitirdi. Ve 12 Eylül darbesi ile birlikte Türkiye solu için bir dönem kapanmış oldu.
1977 yılında düzenlenen 1 Mayıs kutlamalarında, Taksim’de yaklaşık 500 bin kişi toplandı. Bu kutlama Türkiye solunun kitleselliğini göstermesi açısından oldukça önemliydi. Türkiye solu arasında farklı görüşlere sahip birçok fraksiyona mensup komünistler, sosyal demokratlar ve sendikalara, meslek odalarına üye yüzbinlerce insan alanda toplandı. Diğer sendikalar, örgütler ve siyasi partilerle de irtibatlı bir biçimde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) tarafından örgütlenen 1977 1 Mayıs’ıyla, ülkede devlet eliyle yükseltilen faşist dalgaya ciddi ve kitlesel bir cevap verilmesi hedefleniyordu (Çelik, 2022). Kutlamalarda yüzbinlerce eylemci, yürüttükleri mücadeleye olan inançlarını göstermek ve toplumun ezilen kesimleri olarak dayanışma içinde olduklarını ortaya koymak adına bayram havasında bir araya geldi. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in yapmakta olduğu konuşmanın sonuna doğru eylem için meydanda bulunan kitlenin üstüne civardaki binalardan ateş edilmeye başlandı. O gün bazı katları meçhul kişiler tarafından önceden rezerve edilerek kapatılmış olan, o zamanki adıyla Intercontinental Otel (bugün The Marmara), Sheraton Otel ve Sular İdaresi binasına yerleşen yüzleri maskeli kişiler tarafından kalabalığı kaosa sürüklemek amacıyla ateş açılmaktaydı. Bu sırada, eylemcileri daha da kışkırtmak üzere meydana giren polis panzerleri insanları ezerek öldürüyordu. Birçok insan Kazancı Yokuşu olarak bilinen yolu kullanarak meydandan çıkmaya çalışsa da, tam yokuşun ağzına park edilmiş olan bir araç izdiham yaşanmasına sebep oldu ve birçok kişi ezilerek yaşamını yitirdi. Kaos sona erdiğinde 34 kişi yaşamını yitirmiş, 136 kişi de ciddi şekilde yaralanmıştı.
Olaylardan hemen sonra yaklaşık 500 kişi gözaltına alındı. Soruşturma ve yargılama süreci yaşanan olaya ilişkin hakikatleri ortaya çıkarmadı. 1989 yılına kadar bu yargılamalar devam etmiş olsa da yargılananlara yapılan suçlamaları destekleyebilecek herhangi bir kanıt ortaya konulmadı. Kanlı 1 Mayıs’ın, ABD’nin kontrgerilla birlikleri ya da Soğuk Savaş döneminde komünizm karşıtı yapılanma olan Gladyo’nun Türkiye ayağı ile işbirliği yapan “derin devlet” tarafından organize edildiği düşünülmektedir. İlerleyen süreçte Başbakanlık yapacak olan Bülent Ecevit, Kanlı 1 Mayıs’ın ardından şu sözleri sarf etti: “Devlet içinde fakat demokratik hukuk devletinin denetimi dışındaki bazı örgütler gün yitirilmeksizin kontrol altına alınmalıdır. Kontrgerilla hareket halindedir, 1 Mayıs’ta parmağı vardır”. Dönemin hükümet yetkililerine göre, sol gruplar arasındaki kavgalar nedeniyle ölümlere sebebiyet veren bir panik yaşanmıştır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Çelik, A. (ed.) (2022). DİSK Tarihi - Dayanışma, Direniş, Umut - Cilt II 1975-1980. DİSK Yayınları.
Bu hafızalaştırma çabası, 1977’de öldürülenleri anmak adına Taksim meydanında bir araya gelinerek yapılıyor. Sendikacılar, sosyalistler, STK’ler ve yakınlarını Kanlı 1 Mayıs günü yitirenlerden oluşan bir heyet tarafından, Kazancı Yokuşu’nun girişine bir çelenk konulmaktadır. Diğer bileşenlere ek olarak, bu anmalarda rol oynayan önemli aktörlerden birisi Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’dur. Anma, 2009 yılından bu yana her 1 Mayıs gününün erken saatlerinde yapılmaktadır.
Kanlı 1 Mayıs’ın ardından, Taksim meydanında 1 Mayıs eylemlerinin yapılıp yapılmayacağı konusunda devlet ile Türkiye sol hareketi arasında mekân politikaları üzerinden yürüyen bir mücadeleye tanıklık ediyoruz. Devlet yetkilileri Taksim Meydanı’nın güvenlik gerekçesiyle eylem alanı olarak kullanılmayacağını iddia ederken, sol hareketler Taksim Meydanı’nı, devletin yaptığı adaletsizliklerin bir simgesi olarak gördü. 1 Mayıs’ta yapılan anma ve Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs işçi bayramını kutlama yönünde hemen her yıl ortaya konan irade, Türk devletinin geçmişle yüzleşmesi için verilen mücadeleyi de diri tuttu. 2012 yılında, Kanlı 1 Mayıs’ta ne olduğu ve sorumluların kimler olduğu ana akım medyada haftalarca tartışıldı ve Kanlı 1 Mayıs’a dair toplumsal farkındalık arttı. Aynı yıl içinde, 1980 darbesi ile ilgili yargılama süreci başladı ve bu dava için hazırlanan iddianamede Kanlı 1 Mayıs da ele alınan olaylar arasında yer aldı. Bununla birlikte, her ne kadar ilgili mahkeme Kanlı 1 Mayıs olaylarına dair Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan bilgi talebinde bulunmuş olsa da, mahkemeye iletilen belgelere bakıldığında katliamdan kimlerin sorumlu olduğu konusuna ışık tutabilecek ciddi bir bilgilendirme yapılmadı. Diğer yandan, Kanlı 1 Mayıs’ın her sene anılması, bu olayın toplumun hafızasında taze kalmasına imkân verdiği gibi, katliamda katledilenlerin ailelerinin adalet talebinin de güncelliğini korumasını sağladı. Kanlı 1 Mayıs’ta katledilenlerin aileleri, katliamın aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması taleplerini dile getirmeye devam ediyor.
Bu anma faaliyeti kapsamında karşılaşılan en ciddi zorluk, devletin Taksim Meydanı’nın bir eylem alanı olmayacağı gerekçesiyle meydanı yasaklama girişimleriydi. 2007 yılında, sendikalar ve sol örgütler, devletin kolluk kuvvetlerinin eylemi bastırmaya çalışması durumunda bile Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs eylemi yapmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını duyurdu. Sonraki iki yıl boyunca İstanbul’daki tüm 1 Mayıs eylemleri, kolluk kuvvetleri tarafından engellenmeye çalışıldı ve eylemciler ile polisler arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu süreç 2009 yılında, devletin 1 Mayıs’ı resmi tatil ilan etmesiyle ve Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs eylemi ve Kanlı 1 Mayıs anması için kullanılabileceğini duyurmasıyla son buldu. Ancak 2013 yılında, Gezi Parkı protestoları ile Taksim Meydanı ve bu meydanda yapılan eylemler de yeni bir döneme girmiş oldu. Gezi protestolarından bu yana Taksim Meydanı, farklı anma ve kutlamaların yapılacağı günlerde Türk devleti tarafından yoğun güvenlik önlemleri alınarak kapatılıyor.