"Arşivsel fragmanlar etrafta pervane oluyor – solmuş fotoğraflar, çatırdayan görüntüler, sararmış gazete kupürlerinden fısıltılar. Birleşip dağılıyoruz, her devrim çok katmanlı dönmenin/dönemin başka bir yüzünü açığa çıkarıyor. Kişisel ile kolektif iç içe geçiyor. Sonsuzluğun ve yenilenmenin simgesi kuyruğunu yiyen yılan misali, dönüşümler birbirini izliyor." [1]
Türkiye’de onur yürüyüşleri 2003 yılından bu yana gerçekleştiriliyor. Onur haftaları ve yürüyüşler, gönüllü kişilerin katılımıyla düzenleniyor. Haftanın başlamasına az bir zaman kalıncaya kadar devam eden açık çağrılarla bir araya gelen gönüllüler, hafta kapsamında paneller, forumlar, atölyeler, film gösterimleri, piknikler ve partiler organize ediyor.
İstanbul Onur Haftası’ndan ayrı olarak, 13 Haziran 2010 tarihinde ilk Trans Onur Yürüyüşü gerçekleştirildi. Trans Onur Haftası/Yürüyüşü, translara yönelik ayrımcılık ve insan hakları ihlallerine dikkat çekmek ve öznelerin sesini öne çıkarmak amacıyla İstanbul Onur Haftası’ndan bağımsız olarak örgütlendi. 2017 yılında Pangaltı’da düzenlenen 8. Trans Onur Yürüyüşü’nden sonra altı yıl boyunca yürüyüş düzenlenmedi. Uzun bir aradan sonra, 9. Trans Onur Yürüyüşü ise 18 Haziran 2023 tarihinde Harbiye’de gerçekleştirildi.
Her yıl “Ekmek, Adalet ve Özgürlük İçin!”, “Faili Devlet”, “Bize Bir Yasa Lazım!”, “Direniş ve Barış”, “Göç” ve “Dönmeyiz Buradayız” gibi farklı temalar etrafında şekillenen hafta, 2024 yılında yeniden “Faili Devlet” temasıyla yola çıktı. 17-23 Haziran tarihlerinde gerçekleşen 10. Trans Onur Haftası, hafta etkinliklerine ek olarak, trans hareketini odağına alan bir sergi düzenlemek için çağrı yaptı.
Türkiye’deki LGBTİ+ topluluğu giderek yeraltına itilirken, hareketin toplumsal hafızası da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu bağlamda, Trans Onur Haftası Sergi Kolektifi tarafından İstanbul’da düzenlenen 'Dön-Dün Bak: Türkiye’de Trans Hareketinin Tarihi' sergisi, hak arama ve görünür olma mücadelesinin mirasını canlı tutarak LGBTİ+ hareketi için bir ilham kaynağı olmayı amaçlamaktadır.
'Dön-Dün Bak' sergisi, düşmanca bir siyasi atmosferde düzenlenmiştir. Türkiye’nin kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ile bunlarla mücadeleye ilişkin İstanbul Sözleşmesi’nden 'eşcinselliği meşrulaştıracağı' ve 'kutsal aile kurumunu yok edeceği' gerekçesiyle çekilmesinin ardından, iktidar bloğu seçim kampanyalarını LGBTİ+ nefreti üzerine inşa etmiş; özellikle feminist hareket ve LGBTİ+ hareketinin kamusal görünürlüğü ve mücadelesi hedef alınmıştır. Milliyetçi muhafazakâr blok, toplumsal hareket aktörlerini kriminalize etmeye, insan dışılaştırmaya ve aktivistlere karşı devlet şiddetini meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu bağlamda, sergi hak arama ve görünür olma iradesinin sürdüğünü vurgulaması açısından önem taşımaktadır. 'Dön-Dün Bak' sergisi, LGBTİ+ hareketinin varlığını sürdürebilmek için farklı örgütlenme modelleri geliştireceğini açıkça göstermiştir. Açık çağrıyla bir araya getirilen malzemeler ve arşiv taramaları sonucu elde edilen belgeler, Trans Onur Haftası Sergi Kolektifi tarafından sergilenmiştir. Direnişin tarihini belgelemek ve hareketin hafızasını canlı tutmak amacıyla tasarlanan sergi, ziyaretçilere basın açıklamaları, pankartlar, dergi, fanzin ve kitap gibi çeşitli yayınlar, posterler, afişler, fotoğraflar, gazete kupürleri, eylem görüntüleri ve sözlü tarih çalışmaları gibi malzemelerden oluşan zengin bir arşiv sunuyor.
Transların kendi gündemlerini yarattığı ve doğrudan aktarabildiği Dönme, Gacı ve Lubunya dergilerinin kopyaları da sergide yer alıyor; bu dergiler, yıllar içinde transların değişen gündemini izleyebilmek açısından önemli yazılı kaynaklar niteliğinde. LGBTİ+’ların yaşam hikayelerinden yola çıkılarak yazılan ve basındaki temsil biçimleri ile direniş pratiklerini dönemin devlet politikalarıyla birlikte ortaya koyan Siyah Pembe Üçgen Derneği’nin “80’lerde Lubunya Olmak” ve “90’larda Lubunya Olmak” kitapları da serginin basılı kaynakları arasında bulunuyor. İlkinden bugüne dek gerçekleştirilen trans onur yürüyüşlerinden görseller, eylemlerde çekilmiş görüntülerden oluşan video kolajlar, Ülker Sokak, Esat-Eryaman, Pürtelaş ve Bayram Sokak’taki direnişten kesitler sergide öne çıkıyor.
Neon ışıklarla yazılmış tabelaların bulunduğu ve birbirine açılan “Ah Odası” ve “Gece Hayatı” bölümlerinde, LGBTİ+’ların kolektif hafızasına dair malzemeler yer alıyor. İntihar eden ve nefret cinayeti sonucu yaşamını yitiren transların adının yazılı olduğu; Hande Kader, Aligül Arıkan ve Gani Met gibi aktivistlerin de içinde bulunduğu Ah Odası, kayıplarla yeniden yoğun hislerin yaşandığı bir karşılaşma sağlıyor. Bu alan, gerçekleştirilen partilerin afişlerinden bir seçkinin olduğu ve ziyaretçileri lubunyaların ortak hafızasında yer eden şarkılarla karşılayan “Gece Hayatı” bölümüne açılıyor.
Serginin işaret etmek istediği trans hareketi tarihi, 1987 yılında devlet baskısına karşı Taksim Gezi Parkı’nda on gün boyunca gerçekleştirilen açlık grevinden, 2002’de transların arkadaşlarının haksız yere gözaltına alınmasını protesto etmek için mobilyaları devirip camları kırdığı karakol dağıtma eylemine, 2007’de Ankara SGK önünde yapılan 'İş İstiyoruz!' eyleminden, 2009’da İstanbul Emniyeti önünde düzenlenen basın açıklamasına kadar uzanan geniş bir olaylar yelpazesini kapsıyor. Bu bağlamda sergi, baskının her dönemde şekil değiştirse de varlığını sürdürdüğünü, ancak buna karşı direnişin de farklı yöntemlerle ortaya konduğunu gözler önüne seriyor. Ayrıca, LGBTİ+ hareketinin geniş bir eylem repertuvarına sahip olduğunu ve transların baskıya ve zulme karşı mücadele eden diğer toplumsal hareketlerle dayanışma içinde olduğunu vurguluyor. Büyük Aile Yürüyüşleri ile ivme kazanan ve LGBTİ+’ları geçmişi olmayan ya da dış güçlerin yönlendirmesiyle ortaya çıkan bir topluluk gibi yansıtan toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlere karşı, LGBTİ+ hareketinin en az kırk yıllık bir geçmişe sahip olduğunu gösteriyor.
Belli bir döneme kadar geleneksel medyada yalnızca ayrımcı retorikle yer bulan translar, öz örgütlenme yoluna gittikten sonra ve özellikle yeni medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, kendi temsiliyetlerini yaratma imkânına kavuşmuştur. Bu anlamda sergi, geleneksel medyada temsil edilme konusunda dezavantajlı bir konumda olan transların, teknolojik gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan yeni medya aracılığıyla farklı bir görünürlük imkânı elde ettiğini de ortaya koyuyor.
Biz baskılara hiçbir zaman boyun eğmedik! Döne döne direndik! Bize de bak, ne de güzeliz! Bizi, geçmişimizi, izlerimizi bu yasaklarla silemezsiniz! Biz her çatlaktan sızmayı biliriz. [1]
Ana akım yazılı basında translara ilişkin haberlerin ayrımcı retorikle ya da sansasyonel çağrışımlar ön planda tutularak sunulması, bu haberlerin sergiye dahil edilmesi konusunda belirsizlik yaratmıştır. Ancak sergi ekibi, “kadın erkek”, “erkek kadın”, “eşcinsel” ve “homoseksüel” gibi farklı şekillerde adlandırılmalarına rağmen, nefret söylemi ve ayrımcılık içeren haberlerde dahi transların direnişinin izini sürmenin mümkün olduğunu ortaya koymuştur.
Dön-Dün Bak sergisinin devam ettiği süreçte de bazı zorluklarla karşılaşılmıştır. Serginin düzenlendiği tarih aralığında yaşanan gelişmeleri anlamak için içinde bulunduğu birkaç yıllık politik atmosfere göz atmak anlamlı olacaktır. 28 Haziran 2015’te, “Ramazan ayı dolayısıyla insanların hassasiyetlerine dokunduğu” gerekçesiyle onur yürüyüşüne yasak kararı çıkarıldı. Yürüyüş yasakları, vatandaşların güvenliği, kamu düzeni vb. gerekçeler öne sürülerek devam etmektedir. 2022 yılında onur yürüyüşünün düzenlendiği gün, 373 kişi gözaltına alındı. 30 Haziran 2024 tarihinde yapılacak İstanbul Onur Yürüyüşü’ne karşı çıkarılan yasak kararında ise İstanbul Valiliği, LGBTİ+’ları illegal ilan etti. Dön-Dün Bak sergisi devam ederken, İstanbul Onur Haftası’nın iki etkinliği Kadıköy ve Şişli Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.
Tütün Deposu’nda düzenlenen serginin 26 Haziran-27 Temmuz tarihleri arasında ziyaretçilere açık olması planlanıyordu. Kolluk kuvvetlerinin müdahale edebileceği öngörüldüğü için serginin konumu sadece teyit edilmiş bağlantılar aracılığıyla paylaşıldı. Kolektif tarafından sergi mekânı açıkça duyurulduktan birkaç gün sonra, sergi 11 Temmuz’da Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek' ve 'provokasyon' gerekçesiyle kapatıldı. Kaymakamlık tarafından düzenlenen tebligatta, konuya ilişkin basın açıklaması yapılması da yasaklandı.