80’li ve 90’lı yıllarda yaşanan silahlı çatışmalardan hemen sonra, Kürt meselesi konusunda kayda değer bir çözüm girişimi ortaya çıkmadı. Savaş nedeniyle yaşamını yitiren insanların sayısı tam olarak hâlâ bilinmese de, binlercesi sivil olan on binlerce insanın hayatını kaybettiği biliniyor. Öldürülen siviller arasında, çocukların sayısı da oldukça yüksek. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına bakıldığında, 1988 yılından 2012 yılının Ağustos ayına kadar geçen sürede öldürülen çocuk sayısının 501 olduğu tahmin ediliyor. Diyarbakır Barosu’nun yayınladığı bir rapora göre 2011 yılından bu yana zırhlı araçların çarpması sonucu 22 çocuk öldürüldü, 27 çocuk ise yaralandı. Mayın, savaş-çatışma atığı vb. askeri malzemelerin patlaması sonucu 45 çocuk yaşamını kaybetti, 135 çocuk yaralandı (Diyarbakır Barosu, 2022). 2000’li yıllar boyunca Kürt illerinde güvenlik güçlerinin orantısız müdahalesinin ve güç kullanımının sonucu öldürülenler arasında Enes Ata, Mahsum Mızrak, Nihat Kazanhan, Cemile (Cizîr) Çağırga, Helin Hasret Şen, Rozerin Çukur, Gurbet (Selma) Kılıç, Xezal (Gezal) Beru ve daha birçok çocuk bulunuyor (Soydan & Nakçi & Görücü, 2022).
Henüz 12 yaşındayken öldürülen Ceylan Önkol da yaşam hakkı elinden alınan çocuklar arasında. Ceylan, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik köyü yakınlarında ailesinin hayvanlarını otlatırken 28 Eylül 2009 tarihinde öldürüldü. Öldürüldüğünde köyde bulunanların ve Ceylan’ın ailesinin tanıklığına göre, Ceylan, PKK gerillası sanıldığı için bir havan mermisiyle TSK tarafından vuruldu. Türk Silahlı Kuvvetleri ise o saatlerde ilgili bölgede herhangi bir askeri faaliyetin olmadığını belirtti. Yapılan ilk otopsi sonucuna dayanarak devlet yetkilileri Ceylan’ın ölümünün elindeki metal tahra aleti ile patlayıcı bir maddeye dokunması sonucunda gerçekleştiğini savundu. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer’in hazırladığı bağımsız raporda ise, otopsinin hatalı bir biçimde gerçekleştirildiği ve Ceylan’ın “savunma pozisyondayken” öldürüldüğü görüşlerine yer verildi. Yine bu rapora göre, patlamanın gerçekleştiği anda Ceylan yerde bulunan herhangi bir patlayıcı maddeye dokunmamıştı. Patlama gerçekleştikten sonra yetkililerin yaklaşımı ve pratikleri, olayın vahametinin gerektirdiği ciddiyet ve hassasiyetten uzaktı. Ceylan’ın ailesi ve diğer köylüler yaklaşık 6 saat boyunca Ceylan’ın parçalanmış bedeninin yanında, kanıt oluşturabileceği düşüncesiyle olay mahallinde bekledi. TSK bölgenin güvenlik riski arz ettiği gerekçesiyle savcının olay mahalline gelmesine 3 gün boyunca müsaade etmedi. Her ne kadar Ceylan’ın avukatları bu usulsüzlüğü ilerleyen aylarda mahkemeye taşımış olsalar da, olayın aydınlanmasına engel teşkil edebilecek uygulamalarda sorumluluğu bulunanlar hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı. Ceylan’ın öldürüldüğü köye savcılar gelmediği için, Ceylan Önkol’un ailesi ile diğer köylüler Ceylan’ın parçalanmış bedenini yakındaki jandarma karakoluna götürdü.
Bu süreç, başta Ceylan’ın annesi ve abisi olmak üzere, tüm yakınlarında ve sürece tanıklık eden köylülerde tarifi zor psikolojik yıkıma sebep oldu. Diğer yandan, Ceylan’ın öldürüldüğü noktaya yakın olan askeri birlikte bulunan askerlerin olaydan hemen sonra askeri birlik dışından herhangi biriyle telefon yoluyla iletişim kurması engellendi. Olayın ardından başlatılan hukuki süreç ise Ceylan’ın ailesinde ve süreci takip eden insan hakları savunucuları ve aktivistlerinde adaletin yerini bulduğuna veya bulabileceğine dair hiçbir kanı oluşturmadı. Hükümetin ortaya koyduğu raporlar da ordunun Ceylan’ın ölümündeki rolüne değinmedi. Savcılık dava dosyasına gizlilik ilkesi uygulanacağını duyurdu ve avukatları hukuki süreç hakkında bilgilendirmeyi reddetti. Bunun üzerine Ceylan’ın ailesi AİHM’e başvurdu. Ancak AİHM, Türk devletinin lehine karar vererek “yaşam hakkı ihlali olmadığı” sonucuna vardı. 2019 yılında Danıştay, Ceylan Önkol’un ölümünde idarenin hizmet kusuru olduğuna karar verip ailenin manevi tazminat talebini reddederek maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Önkol ailesi bu kararı temyize taşıdı. Temyiz sürecinin ardından 2021 yılında Önkol ailesine 283 bin TL maddi ve manevi tazminat ödenmesi kararlaştırıldı. Ayrıca Ceylan Önkol’un öldürülmesinde İçişleri Bakanlığı’nın %90 oranında kusurlu olduğuna dikkat çekildi. Tüm bunlara rağmen, Ceylan Önkol’un yaşamını kaybetmesine ilişkin görülen davada kimse yargılanmadı. 30 Nisan 2014’te ise soruşturmayı yürüten Lice Cumhuriyet Başsavcılığı, dosyadaki kanıt ve raporların faillerin tespiti için yetersiz olduğuna kanaat getirdi, dosyada “daimi arama” kararı verdi.
Ceylan Önkol’a adanan hafızalaştırma projelerinin gerçekleştirilmesinin birincil nedeni, Ceylan’ın ailesinin, insan hakları savunucularının ve aktivistlerinin Ceylan’ın öldürülmesine ve buna ilişkin yürütülen hukuki sürecin cezasızlıkla neticelenmesine duydukları tepkiydi. Ceylan’ın defnedilmesinin ardından, 2009 yılı Ekim ayında, bir grup sanatçı dayanışma içinde olduklarını göstermek adına Ceylan’ın ailesini ziyaret etti. 2010 yılında, Ceylan’ın öldürülmesinin yıldönümünde, AKP milletvekili Zeynep Dağı’n da aralarında bulunduğu bir grup aktivist ve siyasetçi Ceylan’ın mezarı başında gerçekleştirilen anma törenine katıldı. Ayrıca çeşitli BDP belediyeleri Ceylan’ın adını toplumsal hafızada canlı tutmak için bir dizi hafızalaştırma projesi geliştirdi. Kasım 2009’da, Van’ın Özalp İlçesi’nde yapılan bir parkın adı, ilçede yaşayan insanların talepleri doğrultusunda Ceylan Önkol Parkı olarak belirlendi. Diğer bazı Kürt illerinde de Ceylan’ın adının parklarda yaşatılması yönünde girişimler oldu. Sonraki yıl, Diyarbakır merkezinde bulunan Kayapınar Belediyesi, Ceylan’a ve öldürülen diğer Kürt çocuklarına atfedilen bir park inşa etti. 10 Temmuz 2010 tarihinde bu park kullanıma açıldı. Yaklaşık 1 ay sonra, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, Ceylan Önkol Kadın Parkı adıyla yeni bir park daha açıldı. Bu parkın içinde, Ceylan Önkol’ın bedenine ne olduğunu tasvir eden, Ceylan ve annesini simgeleyen ve savaşın tüm kadın mağdurlarına anısına adanmış bir heykel de bulunuyor. Parkın açılışına Ceylan’ın annesi ve akrabaları da katıldı. Öte yandan, 2015-2016 yıllarında çatışmalı döneme geri dönülmesiyle beraber Ceylan Önkol’un adı 2017 yılında merkezi yönetimin atadığı kayyum tarafından parktan kaldırıldı. Parka onun yerine Ağustos 2015’te manava gittiği sırada meydana gelen bombalı saldırıda hayatını kaybeden 13 yaşındaki Fırsat Sımpil’in adı verildi. Bu birkaç açıdan son derece problemli bir uygulamaydı. Birincisi bu, çatışma dönemi ile beraber merkezi yönetiminin kayyum atayarak yerel yönetimin iradesine yönelik yaptığı anti-demokratik müdahale sonucu gerçekleşmişti. İkinci problem ise, devletin Fırat Sımpil için yeni bir park yapmak yerine, ikisi de çatışmada hayatını kaybeden iki çocuğun hayatını birbirleriyle karşı karşıya konumlandırmayı tercih etmesi oldu. Çatışmadan kaynaklanan sivil ve çocuk ölümlerine sahip çıkmak, dikkat çekmek yerine devletin kendini taraf olarak görme refleksini sert bir şekilde ortaya koydu. Zira iki çocuğun hayatını kaybettiği bu iki vahim olaylardan birinde devletin, diğerinde PKK’nin sorumluluğu söz konusuydu.
Ceylan’a atfedilen hafızalaştırma çalışmaları bir yanıyla adaletin tesis edilmesi amacıyla mücadeleyi sürdürmek için yapılsa da, diğer yanıyla da Ceylan’ın annesinin ve akrabalarının yaşadıkları acının tanınması anlamına geliyor. Ceylan için gerçekleştirilen eylemler, ziyaretler ve hafızalaştırma projeleri, ailenin kendileriyle belirli bir düzeyde dayanışma içinde olunduğunu hissetmesini sağlıyor. Ceylan’a ilişkin yapılan hafızalaştırma projelerinin üç biçimde sürdüğü söylenebilir. Bunlar öncelikle, Ceylan’ın mezarının ziyaret edilmesini ve gerçekleştirilen gösterileri de kapsayan bir dizi kolektif eylem olarak devam ediyor. İkinci olarak, Meclis’te yer alan Kürt milletvekillerinin Ceylan’ın öldürülmesine ilişkin hakikatlerin ortaya çıkarılması için verdikleri soru önergeleri ve araştırma komisyonu kurulması önerileri devlet yetkililerini adım atmaya zorluyor. Üçüncü olaraksa birbirini tamamlayan somut hafızalaştırma projeleri gerçekleştirerek Ceylan’a dair hafızayı canlı tutma ve adaletin yerini bulması için mücadele etmeyi amaçlayan faaliyetler sürüyor. Ceylan Önkol için yapılan hafızalaştırma çalışmaları sonrasında, Ceylan’ın, Kürt çocuklarının sistematik olarak maruz bırakıldıkları baskı politikalarının bir simgesi haline geldiğini söylemek yanlış olmaz. Öyle ki, Ceylan için verilen adalet mücadelesini, ailesi, Kürt siyasi hareketi içerisinde aktif olan isimler, insan hakları savunucuları ve aktivistler yanı sıra, sanat dünyasının bilindik isimlerinden Nazan Öncel, Sezen Aksu ve Tarkan, Ceylan Önkol’la ilgili şarkılar besteleyerek destek sağladı.
Bu süreçte karşılaşılan en ciddi zorluklardan biri, Ceylan’ın öldürülmesine ilişkin hakikatleri gizleyen ve adaletin yerini bulmasını engelleyen resmi uygulamalar oldu. Diğer bir zorluk ise Ceylan’ın ailesine yönelik süregiden devlet baskısı. Ceylan’ın ölümüne ilişkin hazırlanan askeri raporda, Ceylan’ın ailesinin PKK ile ilişkili olduğu, mahkemeden adalet istemedikleri, daha çok maddi çıkar peşinde oldukları için devlet yetkililerini ölümden sorumlu tuttuklarına ilişkin ifadeler yer aldı. Ceylan’ın ölümüne dair sorumluluk üstlenilmedi ve ailenin yaşadığı acı tanınmadı. Ayrıca TSK’yı suçlamaması için aileyi susturmak niyetiyle devlet kurumları da büyük çaba sarf etti. Öte yandan, yaşadığımız süreç bize barış ortamının hafızalaştırma çalışmalarının hayata geçebilmesi için ne kadar önemli olduğunu göstermiş oldu. Zira 2015-2016 yıllarında çatışmaların başlamasıyla beraber Kürt illerinde yaşanan ağır insan hakları ihlallerine dair üretilen hafızalaştırma çalışmalarını hedef alan baskılar da arttı.