Kanlı 1 Mayıs’ın ardından, Taksim meydanında 1 Mayıs eylemlerinin yapılıp yapılmayacağı, devlet ile Türkiye sol hareketi arasında mekân politikaları üzerinden yürüyen bir mücadeleye tanıklık ediyor. Devlet yetkilileri Taksim Meydanı’nın güvenlik gerekçesiyle eylem alanı olarak kullanılmayacağını iddia ederken, sol hareket Taksim Meydanı’nı devletin gerçekleştirdiği adaletsizliklerin bir simgesi olarak gördü. 1 Mayıs’ta yapılan anma ve Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs eylemi yapma yönünde hemen her yıl ortaya konan irade, Türk devletinin geçmişle yüzleşmesi için verilen mücadeleyi de diri tuttu. 2012 yılında, Kanlı 1 Mayıs’ta ne olduğuna ve sorumluların kimler olduğuna ilişkin ana akım medyada haftalarca tartışıldı ve Kanlı 1 Mayıs’a dair toplumsal farkındalık arttı. Aynı yıl içinde, 1980 Darbesi ile ilgili yargılama süreci başladı ve bu dava için hazırlanan iddianamede Kanlı 1 Mayıs’da ele alınan olaylar arasında yer aldı. Bununla birlikte, her ne kadar ilgili mahkeme Kanlı 1 Mayıs olaylarına dair Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan bilgi talebinde bulunmuş olsa da, mahkemeye iletilen belgelere bakıldığında katliamın sorumluların kimler olduğuna ışık tutabilecek ciddi bir bilgilendirme yapıldığını söylemek oldukça zor.
1960’lı ve 70’li yıllarda, Türkiye’de sanayileşme ve şehirleşme süreçleri ciddi bir ivme kazandı. Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’de işçi sınıfı büyüdü; öğrencileri, aydınları ve işçileri kapsayan kitlesel bir sol hareket ortaya çıktı. Ortaya çıkan ilk eylemsellik dalgası 1960’lı yılların sonunda zirveye ulaştı. 1971 yılında ise ordunun sivil siyasete yeniden şekil vermek adına yaptığı müdahale ile birlikte sıkıyönetim ilan edildi, kişisel özgürlükler kısıtlandı ve binlerce sosyalist tutuklanarak cezaevlerine hapsedildi. Buna rağmen, 1980 yılında gerçekleşen askeri darbeye kadar grevler, gösteriler ve çeşitli eylemler devam etti. 1977 yılında gerçekleşen Kanlı 1 Mayıs, Türkiye’de sol hareket için bir dönüm noktası olarak görülürken diğer yandan da sonun başlangıcı olarak görülebilir. Nitekim 1977 yılı ile 1980 arası dönemde, ya faşist hareketin gerçekleştirdiği saldırılarda ya da devlet öncülüğünde uygulanan şiddet sonucunda binlerce kişi yaşamını yitirdi. Ve 12 Eylül darbesi ile birlikte Türkiye solu için bir dönem kapanmış oldu.
1 Mayıs 1977 tarihinde yüzbinlerce eylemci yürüttükleri mücadeleye olan inançlarını göstermek ve toplumun ezilen kesimleri olarak dayanışma içinde olduklarını ortaya koymak adına Taksim meydanında bir araya geldi. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in yapmakta olduğu konuşmanın sonuna doğru eylem için meydanda bulunan kitlenin üstüne civardaki binalardan ateş edilmeye başlandı. O gün kapatılmış olan Etap Marmara Otel ile Sular İdaresi binasında bulunan maskeli kişiler tarafından kalabalığı kaosa sürüklemek adına ateş açılmaktaydı. Bu sırada, eylemcileri daha da kışkırtmak adına meydana giren polis panzerleri birçok insanı ezerek öldürdü. Birçok insan Kazancı Yokuşu olarak bilinen yolu kullanarak meydandan çıkmaya çalışsa da, tam yokuşun ağzına park edilmiş olan bir araç izdiham yaşanmasına sebep oldu ve birçok kişi ezilerek yaşamını yitirdi. Kaos sona erdiğinde 34 eylemci yaşamını yitirmiş, 136 eylemci de ciddi şekilde yaralanmıştı.
Olaylardan hemen sonra 500 kişi gözaltına alındı. Soruşturma ve yargılama süreci yaşanan olaya ilişkin hakikatleri ortaya çıkarmadı. 1989 yılına kadar bu yargılamalar devam etmiş olsa da yargılananlara yönelik yapılacak suçlamaları destekleyebilecek herhangi bir kanıt mevcut değildi. Türkiye’deki birçok sosyalist Kanlı 1 Mayıs’ın, ABD’nin kontrgerilla birlikleri ya da Soğuk Savaş döneminde Komünizm karşıtı yapılanma olan Gladyo’nun Türkiye ayağı ile işbirliği yapan “derin devlet” tarafından gerçekleştirildiğine inanmaktadır. İlerleyen süreçte Başbakanlık yapacak olan Bülent Ecevit, Kanlı 1 Mayıs’ın ardından şu sözleri sarf etti: ““Devlet içinde fakat demokratik hukuk devletinin denetimi dışındaki bazı örgütler gün yitirilmeksizin kontrol altına alınmalıdır. Kontrgerilla hareket halindedir, 1 Mayıs’ta parmağı vardır”. Dönemdeki hükümet yetkililerine göre, sol gruplar arasındaki kavgalar nedeniyle ölümlere sebebiyet veren bir panik yaşanmıştır. Bu katliamın sorumluları halen bilinmemekte ve Türk devleti bu katliamı gerçekleştirenlerin cezasız kalmalarına imkân tanımaktadır.
Bu hafızalaştırma çabası, 1977’de öldürülenleri anmak adına Taksim meydanında bir araya gelinerek yapılıyor.. Sendikacılar, sosyalistler, STK’lar ve yakınlarını Kanlı 1 Mayıs günü yitirenlerden oluşan bir heyet tarafından, Kazancı Yokuşu’nun girişine bir çelenk koyulmaktadır. Diğer bileşenlere ek olarak, bu anmalarda rol oynayan önemli aktörlerden birisi Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’dur. Bu anma, 2009 yılından bu yana her 1 Mayıs gününün erken saatlerinde yapılmaktadır.
Bu anma faaliyeti kapsamında karşılaşılan en ciddi zorluk, devletin Taksim Meydanı’nın bir eylem alanı olmayacağı gerekçesiyle meydanı yasaklama girişimleriydi. 2007 yılında, sendikalar ve sol örgütler, devletin kolluk kuvvetlerinin eylemi bastırmaya çalışması durumunda bile Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs eylemi gerçekleştirmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını duyurdu. Sonraki üç yıl boyunca İstanbul’daki tüm 1 Mayıs eylemleri, kolluk kuvvetleri tarafından engellenmeye çalışıldı ve eylemciler ile polisler arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu süreç, devletin 1 Mayıs’ı resmi tatil ilan etmesiyle ve Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs eylemi ve Kanlı 1 Mayıs anması için kullanılabileceğini duyurmasıyla son buldu. 2010’dan 2012 yılına kadar devam eden bu süreç, 2013 yılında yeniden başladı ve engellenen 1 Mayıs eylemi sonrasında ortaya çıkan Gezi ayaklanması ile yeni bir döneme girmiş oldu.