Sabahattin Ali Parkı ve Heykeli

Kırklareli, 2009
...

1923 yılında Cumhuriyet’in ilanıyla başlayıp II. Dünya Savaşı sonrasına kadar devam eden Tek Parti dönemi boyunca, Cumhuriyet Halk Partisi kendisine muhalefet eden siyasi partilere, gruplara ya da kişilere karşı müsamaha göstermedi. CHP, kuruluşundan hemen sonra, devlet ideolojisi olarak radikal laik bir anlayışı, etnik temelli Türk milliyetçiliğini ve katı merkeziyetçiliği içeren Kemalist doktrini benimsedi. Bu doğrultuda, herhangi bir alternatif siyasi proje veya perspektif önerisinde bulunan siyasi yapılanmalar ve kişiler mevkilerinden uzaklaştırıldı ve baskılara maruz kaldı. Nitekim 1920’li yıllarda kurulan CHP dışındaki iki siyasi parti de illegal oluşumlarla ilişkili oldukları iddiasıyla kapatıldı. Bu baskı politikaları, sadece siyasi partilere değil aynı zamanda CHP politikalarına eleştirel yaklaşan sayısız muhalif gazeteciyi, aydınları ve siyasetçileri de hedef aldı. Bu dönemde ifade özgürlüğünün en minimum düzeyde kullanılmasına dahi müsaade edilmedi. Gazeteciler ve aydınlar bu dönemde cezaevlerine veya sürgünlere yollandı, hatta aralarından bazıları öldürüldü.

Tanınan bir entelektüel figür ve edebiyatçı olarak Sabahattin Ali, Tek Parti döneminde kendi fikirlerini ifade etme konusunda oto-sansür uygulamayan isimler arasındaydı. 1932 yılında Mustafa Kemal’i eleştiren bir şiir okuduğu gerekçesiyle tutuklandı ve 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezaevinden çıktıktan sonra işini kaybetmemesi için Mustafa Kemal’e olan “sevgisini” gösteren bir şiir yazmaya zorlandı. Diğer yandan, 1940’lı yıllarda çeşitli siyasi ve mizah dergilerinin yayın hayatına başlaması yönünde inisiyatif aldı, ancak çıkardığı dergiler kapatıldı ve bu süreçte üç aylık bir süre için yeniden cezaevine girdi. Sabahattin Ali’yi aynı dönemdeki diğer simalardan ayıran en önemli faktör, 1948 yılında kaybedilmesidir. Sabahattin Ali’nin yazdığı yazılar ve romanlar, II. Dünya Savaşı süresince faşist Almanya’yı destekleyen bazı ırkçı devlet yetkililerinin kendisine tepki duymasına yol açtı. Bunun yanı sıra devletin istihbarat ajanları tarafından “tehlikeli komünist” olarak görülen ve sürekli takip edilen Sabahattin Ali, can güvenliğinden endişe ettiği için Türkiye’den kaçmaya karar verdi. Devlet tarafından yurtdışına çıkış yasağı getirildiği için illegal yollardan Bulgaristan üzerinden kaçmayı planlamaktaydı. Fakat hâlâ tam anlamıyla aydınlatılmamış bir biçimde 1948 yılında bu yolculukta kaybedildi. 1990’lı yıllarda bir devlet politikası haline gelen zorla kaybetmeler düşünüldüğünde, Sabahattin Ali, devletin zorla kaybettiği bir aydın sayılır. Ölümünden sonra, kendisini vatansever olarak nitelendiren Ali Ertekin isimli şahıs, Sabahattin Ali’nin ölümünün ardındaki fail olduğunu iddia etti. Sabahattin Ali’nin ölümü üzerine 2012 yılında yayımlanan bir kitapta ilk kez yer alan röportajda Ali Ertekin, aynı zamanda Türk istihbarat servisinin çalışanı olduğunu belirtmekteydi.

REWŞ:

Qediya

Dîrok:

2009

-

2011

Sabahattin Ali için kalıcı bir hafıza sahasının ortaya çıkması, öncesinde yapılan bir dizi dinamik hafızalaştırma girişimleri sayesinde oldu. 1990 yılından bu yana, Sabahattin Ali’nin geçmeye çalıştığı Bulgaristan sınırına yakın Kırklareli’nde bir grup yerel aydın tarafından “Sabahattin Ali Kültür Günleri” adıyla bir kültür festivali düzenlenmekteydi. 1994 yılında, bu girişim Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından da desteklenmeye başlandı. Aynı yerel aktivistlerin girişimleri sonucu kalıcı hafıza sahaları da ortaya çıkmaya başladı. 2010 yılında, Kırklareli şehir merkezinde Sabahattin Ali Parkı isminde kamusal bir park yapıldı, bununla beraber parkın olduğu caddeye de Sabahattin Ali ismi verildi ve aynı zamanda bu park içinde Sabahattin Ali’nin bir heykeli dikildi. Sabahattin Ali’nin, Türk edebiyatına yapmış olduğu katkının yanı sıra, hatırlanma sebeplerinden birisi de kuşkusuz ki ölüm biçimiydi. Adını kolektif hafızada canlı tutma çabalarının altında yatan temel neden, Sabahattin Ali’nin kaybedilmesiydi.

Bu hafızalaştırma çalışması, Sabahattin Ali’nin yakın akrabalarını yapılan anmalar sürecine dâhil ederek önemli bir adım attı. Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali, Kırklareli’nde yapılan kültürel etkinliklere katıldı. Bu etkinlikler, Sabahattin Ali’yi kolektif hafızada canlı tutmanın yanı sıra, kızı üzerinde önemli etkilerde bulundu. Filiz Ali’ye göre, babası için yas tutabileceği bir mezarın olmaması yaşadığı zorlukların başında gelmekteydi. Bu bağlamda, Sabahattin Ali öldürüldükten sonra gömüldüğü ana tanık olduğunu iddia eden yerel bireylerin göstermiş olduğu cinayet mahallinde sembolik bir mezar inşa edildi. Bununla birlikte, her yıl düzenlenen etkinlikler, Sabahattin Ali’nin ailesinin hissettiği acıya bir nebze de olsa teselli oluyor. Diğer yandan, Sabahattin Ali’nin eserleri her şeye rağmen çok okunanlar listesinde bulunmaya devam ediyor. Ölümünün ardından 70 yıllık süre 2019 yılında sona erdiği için Sabahattin Ali’nin kitapları üzerindeki telif hakkı kalktı; şimdieserleri birçok yayınevi tarafından basılarak okuyucusuyla buluşmaya devam ediyor.

Sabahattin Ali’ye dair hafızalaştırma çabaları yapılırken karşılaşılan ciddi bir yasal veya siyasi engelden bahsetmek pek mümkün değil. Buna rağmen, süreç içinde karşılaşılan en ciddi zorluk, yaşanan zorla kaybetme olayının faillerinin tespit edilememesi oldu. Devam etmekte olan yargılama süreci sona erdikten sonra, Mayıs 2013’te, bazı milletvekilleri yeni bir soruşturma yapılması için hükümeti uyardı. Ne yazık ki İçişleri Bakanlığı bu talepleri reddetti ve dava dosyasının kapandığını belirtti. Sabahattin Ali’yi kaybettirenlerin ortaya çıkarılması için devlet belgelerinin açıklanması hususunda hükümetin ciddi bir kararlılık ortaya koyması gerektiği açık. Bu bağlamda, Sabahattin Ali’ye dair yapılan hafızalaştırma çabalarının karşılaştığı temel sorun, bu girişimlerin hakikatleri ortaya çıkarma sürecine dönüştürülüp dönüştürülemeyeceği oldu. Her ne kadar T.C. Eğitim Bakanlığı tarafından Sabahattin Ali’nin kitapları 100 Temel Eser listesine dâhil edilmiş olsa da, aynı ilginin Sabahattin Ali’nin zorla kaybedilmesi konusunda sarf edildiğini söylemek güç.