Yenikapı Projesi

Diyarbakır, 2005
...

Diyarbakır, her dönemde önemli bir kent olarak varlığını korudu. Antikçağ’da Amida olarak adlandırılan kent, önemli ticaret yollarının üzerinde konumlandığı gibi devletler arasındaki çekişmelere de sahne oldu. Ortaçağ’da Bizans ve Sasani devletlerinin şiddetli çatışmalarına sahne olan Diyarbakır ciddi bir yıkım yaşadı. Kentin Bizans İmparatorluğu tarafından ele geçirilmesinin ardından surları da dahil olmak üzere birçok yapı tahkim edildi veya onarıldı. Ancak sonrasında Arap fethi gerçekleşti ve Diyarbakır, 16. yüzyıla kadar dönem dönem farklı devletler tarafından yönetildi. 16. yüzyılda Osmanlı hakimiyetine giren kent için farklı bir süreç başladı (Jongerden & Verheij, 2015). Osmanlı İmparatorluğu’nun İran politikasının da bir gereği olarak, önemli konumda bulunan Kürt aşiretlerine yönelik yarı-bağımsız/özerk siyasi örgütlenmeler oluşturmanın yolu açıldı. 19. yüzyılda ise Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezileşme reformları sonucu bu siyasi teşekküller büyük oranda ortadan kalktı. 1830’larda Osmanlı’nın merkezileşme çabalarına karşı direnişler gerçekleşti. Diyarbakır da bu türde direnişlere sahne oldu. Bu direnişlerde Kürtlerin yanında Ermeniler de yer aldı (Jwaideh, 2014). Ancak Osmanlı ordularının direnişleri yenilgiye uğratması ve sonrasında gelişen sürgünler sonucu Diyarbakır’da Osmanlı hakimiyeti büyük oranda, 1920’li yıllara kadar sağlandı.  

I. Dünya Savaşı öncesinde etno-kültürel çeşitliliğin en yoğun olduğu Orta Doğu şehirlerinden birisiydi Diyarbakır. 20. yüzyılın başına kadar Diyarbakır, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Yahudiler, Keldaniler, Araplar ve Türkler gibi farklı etnik ve dini grupların birlikte yaşadıkları bir şehirdi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yüzyıllar boyunca süregiden, devlet ve gayr-ı Müslim topluluklar arasında hiyerarşik ve sözleşmeye dayalı bir sistem olarak Millet Sistemi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (1908-1918) iktidara gelmesiyle çöktü ve Küçük Asya’nın homojenleştirilmesi süreci başladı. Bu bağlamda, 1915 yılında gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı bir milat teşkil etse de, Osmanlı devletinin bu homojenleştirme politikası, Ermeniler dışındaki diğer Müslüman olmayan etnik ve dini grupları da hedef aldı. Gayr-ı Müslim nüfusun büyük bir bölümünü bu dönemde yitiren Diyarbakır, bu tarihsel dönüşüm sürecini oldukça keskin bir biçimde yaşadı.

Diyarbakır’daki farklı dini ve etnik grupların arasındaki sosyal, ekonomik ve kültürel birliktelik I. Dünya Savaşı süresince yok edildi ve 1923 yılında kurulan Türk ulus-devleti bu dönemde uygulanan politikaları sürdürmeye devam etti. Her ne kadar 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması gereği Türk devleti bazı gayr-ı Müslim grupların kolektif haklarını tanımış ve bu tanıma teorik düzeyde eşitlik sağlamış olsa da, kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışının, etnik-ırksal bir hiyerarşi rejiminde devletin pratiklerine yansıdığını söylemek zor. Türk devletinin gayr-ı Müslimlere yönelik ayrımcı politikalarının sonucunda, Diyarbakır’daki Müslüman olmayan topluluklar Türkiye metropollerine veya Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kaldı. Bu siyasi sürecin en temel sonucu, Diyarbakır’ın, kadim etnik ve dini gruplarını ve canlı, kültürel bakımdan çoğulcu toplumsal yaşamını yitirmesi oldu. Bununla birlikte, geride kalan, Diyarbakır’ın etnik-dini çeşitliliğini simgeleyen çeşitli tarihsel yapılar, anıtlar ve tapınaklardı. Son döneme kadar, bu tarihsel yapıları yüzüstü bırakmak ve basitçe kaybolmalarına müsaade etmek bir devlet politikasıydı. Yenikapı Projesi bu tarihsel gidişatı tersine çevirmek yönünde atılan bir adımdır.

Yararlanılan Kaynaklar

Jongerden, J. & Verheij, J. (2015). Osmanlı Tarihi’nde Diyarbekir’de Toplumsal İlişkiler (1870 - 1915). Çev. Ayşen Gür. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Jwaideh, W. (2014). Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi - Kökenleri ve Gelişimi. Çev. İsmail Ferhat Çekem & Alper Duman. İletişim Yayınları.

DURUM:

Tamamlandı

TARİH:

2005

PROJE SAHİBİ:

Merkezi Yönetim,

Yerel Yönetim

Bu projenin temel amacı, Diyarbakır’da bulunan Yenikapı sokağındaki tarihi yapıları restore etmek ve tarihsel dokunun korunması için gerekli düzenlemeleri yapmaktı. Bünyesinde bir cami, kiliseler ve sinagog bulunan Yenikapı sokağı (Şeyh Motar Camii, Surp Giragos Ermeni Kilisesi, Mor Petyum Keldani Kilisesi ve bir sinagog), kültürel çoğulcu bir perspektifle yeniden onarıldı. Bu amaçla, orijinal yapısı esas alınarak, sokağın tarihsel dokusunu bozan tüm modern semboller ve yapılar kaldırıldı. 16. yüzyılda inşa edilen ve geçirdiği restorasyon sonrasında 2011 yılında ibadete açılan Surp Giragos Ermeni Kilisesi hem bir kilise hem de müze olarak işlev gördü. Diğer yandan, kısmen yıkılmış olan tarihi sinagog, tarihi yapısına uygun olarak yenilendi. Yine bu sokakta yer alan ve uzun yıllar boyunca hamam olarak kullanılmış Tarihi Paşa Hamamı da bir kültür varlığı olarak yeniden açıldı. El zanaatları Diyarbakır’ın sosyo-ekonomik yaşamında tarihsel bir öneme sahip olduğu için sokakta yer alan binalardan birinin el zanaatları atölyesine dönüştürülmesi planlandı. Işıklandırma dâhil olmak üzere sokağın görselliği eski tarihsel yapısına göre düzenlendi. Sonuç olarak, bu proje ile, salt siyasi-tarihsel bir anlam taşımaktan ziyade, bir yanıyla da turistik amaçlara hizmet edecek şekilde Yenikapı Sokağı’nda eski Diyarbakır’ın yeniden yaratılması amaçlandı.

Projenin tek tamamlanmış kısmı Ermeni Kilisesi’dir. Kilise restorasyonunun etkisi yerelde ve ana akım medyada büyük bir yankı uyandırdı. Proje hala devam ettiği için siyasal ve kültürel etkileri hakkında genel bir değerlendirme yapmak doğru olmasa da planlama ve tasarım süreçlerinin olumlu ve olumsuz boyutlarından bahsetmek mümkün. Bir yandan, Türkiye devletinin Anadolu ve Kürt illerinde gayrimüslim kültürel mirasına yönelik unutturma politikası hakimken bir devlet kurumunun böyle bir yenileme projesine doğrudan dahil olduğunu görmek oldukça önemli. Aynı zamanda dönemin Kürt hareketinin yönetiminde olan belediyeleriyle devlet kurumlarının herhangi bir proje için yaptıkları işbirliğinin nadir örneklerden biri oldu. Öte yandan, Türkiye devletinin gayrimüslimlere yönelik ağır insan hakları ihlalleri hakkında inkarcı politikası devam ederken, bu tür çok kültürlü mirasını hafızalaştırma çabasından önemli bir siyasal etki beklemek yanlış olur. Çok kültürlülük güzellemesi ile projenin bu çerçeveye oturtulması, gayrimüslimlerin Anadolu'dan sürülmesine yol açan tarihsel sürecin altını oymanın bir çabası olarak yorumlanabilir. Başka bir deyişle geçmişle yüzleşme olmadan, Diyarbakır’daki gayrimüslim nüfusa ilişkin geçmiş tanınmadan, kültürel mirasa ilişkin projenin olası etkileri tartışmalı bir zemine oturuyor. Projenin tasarlama sürecinin başka bir boyutu ise, turizm meselesi: Projenin amaçlarından biri, neo-liberal bir bakış açısıyla şehrin turistik değerini artırmak. Projenin turistik mekanları arasında butik otel ve hatıralıklar satan küçük dükkanlar var. Eğer Diyarbakır’a gelen turistlerin sayısını arttırmak projenin ana amacına dönüşürse, bu durum yaşanmış ağır insan hakları ihlallerini inkar ederek Diyarbakır’ın geçmişinin araçsallaştırılması anlamına gelir. Bu da projenin, toplumsal hafızanın depolitizasyonuna yol açması demektir. 

Yenikapı Projesi, dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından planlandı. Proje, tarihi Diyarbakır Surları’nın içerisinde bulunan bölgenin can damarı olan Gazi Caddesi’nin turistik ve ticari bir merkeze dönüştürülmesinin bir parçasıydı. Yenikapı Sokağı’na ise farklı kültür ve dinlerin kesiştiği bir noktada bulunması açısından ayrı bir önem atfediliyordu. Projenin hedeflediği hafızalaştırma çalışması için yapılan restorasyon neticesinde Surp Giragos Ermeni Kilisesi 2011’de ziyarete açıldı. Özellikle 2013-2015 yılları arasında Türk devleti ile Kürt hareketi arasında gelişen barış sürecinde bu girişimin kapsadığı alan olan Yenikapı Sokağı, Diyarbakır’ın önemli merkezlerinden birine dönüştü. Kürt siyasilerin de Ermeni Soykırımı’yla yüzleşme konusunda aldıkları tutum şüphesiz bunda etkili oldu. Ancak diğer yandan, projenin planlama ve tasarlanma süreçlerine baktığımızda hem olumlu hem de olumsuz gelişmelerden bahsetmek mümkün. Gayr-ı Müslimlerin bu coğrafyadaki tarihsel varlığını gösteren tarihi anıt ve yapı, Türk devleti tarafından reddedilmeye veya gizlenmeye çalışıldığından, devlet kurumlarının doğrudan projeye destek vermesi kayda değer bir gelişmeydi. Ancak diyalog sürecinin çökmesinden sonra başlayan çatışmalardan Diyarbakır’ın Sur ilçesi ve dolayısıyla projenin kapsamında olan Yenikapı sokağı doğrudan etkilendi. 14 Ağustos 2015 tarihinde Sur Halk Meclisi ve DBP tarafından özyönetim ilan edildi. Türk devleti bu ilana operasyonla karşılık verdi ve sokağa çıkma yasağı başladı. Çatışmalar esnasında, Yenikapı Projesi’nin kapsadığı sokakta bulunan Dört Ayaklı Minare sivil toplum kuruluşları tarafından korunmak istendi. 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin başını çektiği bir grup aktivist, çatışmaların son bulması talebiyle bir basın toplantısı organize etti. Ancak tam basın açıklaması sırasında, sokağa giren iki YPS (Yekîneyên Parastina Sivîl / Sivil Savunma Birlikleri) militanıyla polisler arasında çatışma yaşandı. Çatışma esnasında Tahir Elçi’ye isabet eden kurşunlar ölümüne sebep oldu. Tahir Elçi’nin katledildiği gün Sur’da tekrar sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasağın ardından çatışmalar şiddetlendi ve 10 Mart 2016’da Sur’a tekrar hakim olana kadar güvenlik güçleri her türlü askeri yöntemi kullandılar. Sur’da 100 günü aşkın süre devam eden çatışmalar sona erdiğinde büyük bir yıkım ortaya çıktı. Çatışmanın son bulmasının hemen akabinde ise bu bölgedeki binalar aceleyle kamulaştırıldı ve yıkımına başlandı. Yıkımdan Sur’da yaşayan insanlar doğrudan etkilendi. Evleri yıkıldığı gibi, devletin Sur’da başlattığı kentsel dönüşüm sayesinde bölgenin sınıfsal yapısında önemli bir değişim yaşandı. Daha öncesinde ağırlıklı olarak yoksulların yaşadığı mahallelerde lüks villalar, dükkanlar, alışveriş merkezleri yapıldı. Görece çatışmasız bir sürecin ardından bir şiddet sarmalına giren Sur’da, gerek bölgenin tarihsel dokusu gerekse de demografik yapısı önemli ölçüde değişti. Değişimden Yenikapı Projesi kapsamında olan Surp Giragos Ermeni Kilisesi ve Mor Petyum Keldani Kilisesi de etkilendi. Çatışmalarda kiliselbinalarının hasar görmesi yanında camilere özel hassasiyet gösterilmesi rejimin gayr-ı Müslim kültürel mirasına yönelik yaklaşımının da bir göstergesi oldu.  Ayrıca, seçilmiş belediyelerinin yerine kayyım atandıktan sonra,  demokratik yerel yönetimler yok edildi ve restorasyon süreci meşruyetini en az kısmen kaybetti.  2019 yılında devlet tarafından kiliselerin onarılması çalışmalarına başlandı. Surp Giragos Kilisesi 8 Mayıs 2022’de düzenlenen ayinle tekrar ibadete açıldı.