Vicdan ve Adalet Nöbeti

İstanbul, 2012
...

Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin bir araya gelme hikâyeleri 31 Ocak 2008’de Davutpaşa’da kaçak bir maytap atölyesinde meydana gelen patlamaya dayanıyor. Davutpaşa’da hayatını kaybedenlerin aileleri, bu olay sonrasında 20’si işçi 21 insanın ölümüne sebebiyet veren bu iş cinayetinde sorumluluğu olan bütün kişi ve kurumların yargılanıp cezalandırılması için birlikte bir mücadele başlattı. Bu süreçte, 35 hafta boyunca her cumartesi 12:00’de Taksim Meydanı’nda ceza davası açılması için toplandılar. Ancak dava, kamu yetkilileri ceza aldığı için emsal teşkil etse de, hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle hiçbir sorumlunun cezalandırılmaması üzerine aileler davayı takip etmeye devam etti.

Davutpaşa’dan sonra aileler, diğer iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin aileleri ve yakınlarına taziye ve dayanışma ziyaretlerinde bulunarak adalet mücadelesine devam etti. Dayanışmanın kararlılıkla sürdürülmesi benzer durumlar yaşayan aileleri cesaretlendirdi, adalet mücadelesi ortaklaşıp büyüdü. Böylece aileler 20 Mayıs 2012’den itibaren her ayın ilk Pazar günü Taksim Galatasaray Meydanı’nda bir saat süren Vicdan ve Adalet Nöbeti eylemlerine başladı.

Ailelerin desteğiyle Adalet Arayana Destek Grubu’nun çıkardığı İş Cinayetleri Almanağı’na göre 2017’de en az 1947, 2018’de en az 1872 işçi iş kazaları/cinayetlerinde öldü. Diğer yandan, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin raporlarına göre, 2016 yılında en az 1970, 2017 yılında en az 2006, 2018 yılında en az 1923, 2019 yılında en az 1736 işçi çalışırken öldü. 2020 yılının Mart ayında küresel çapta ilan edilen Covid-19 pandemisi ise Türkiye’deki işçi katliamını farklı bir boyuta taşıdı. Covid-19 pandemisi nedeniyle ilan edilen kısıtlamalara, “Evde Kal” kampanyalarına rağmen işçiler çalışmak zorunda bırakıldı ve Covid-19 bir “işçi sınıfı hastalığı”na dönüştü. Yine İSİG Meclisi’nin raporlarına göre, Mart 2020’den 2022 yılına kadar en az 1400 işçi çalışmak zorunda bırakıldıkları için maruz kaldıkları Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi. İSİG Meclisi’nin raporlarına göre 2020 yılında toplamda en az 2427 işçi hastalıklar veya iş kazaları nedeniyle hayatını kaybetti. 2021 yılında ise en az 2170 işçi yaşamını yitirdi. İş cinayetleri, azami kâr düzeninde işçi güvenliğinin minimize edilmesinin bir sonucudur. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göreyse dünya genelinde her yıl yaklaşık 1 milyon işçi iş başında hayatını kaybediyor. Örgüt, bu ölümlerden 600 bininin mevcut imkânlar kullanılarak güvenli çalışma ortamı yaratılması halinde önlenebileceğini söylüyor.

Türkiye’de toplumun vicdanını ve adalet duygusunu yaralayan büyük ölçekli birçok iş cinayeti yaşandı. 31 Ocak 2008’de Davutpaşa’da meydana gelen patlama ve yangın nedeniyle 20 işçi hayatını kaybetti; 130 kişi yaralandı. 11 Mart 2012’de Esenyurt’taki Marmara Park AVM şantiyesinde çalışan işçilere yatakhane olarak kullandırılan üç naylon çadırda yangın çıktı, 11 işçi yanarak hayatını kaybetti. 6 Eylül 2014’te Torunlar İnşaat GYO’nun Ali Sami Yen Stadı yerinde başlattığı inşaatta, 32. kattan düşen asansörde 10 işçi öldü. 13 Mayıs 2014’te Soma’da ruhsat sahibi TKİ, işletmecisi Soma Holding AŞ olan Eynez kömür işletmesinde 301 maden işçisi hayatını kaybetti, 162 işçi yaralandı. Bu olaylarla ilgili yargılamaların hiçbirinde üst düzey yetkililer sorumlu tutulmadı. 3 Temmuz 2020’de Sakarya Hendek’te yaşanan patlamada 7 işçi hayatını kaybetti. İş cinayetinin ardından dava sürecinde fabrikanın patronları dâhil olmak üzere sorumlulara 6 yıldan 16 yıla kadar çeşitli cezalar verildi.

DURUM:

Tamamlandı

TARİH:

2012

BİÇİM:

Anmalar

Vicdan ve Adalet Nöbeti, her ayın ilk pazar günü Galatasaray Meydanı’nda, iş cinayetlerinin duyulur, görülür olması ve son bulması için Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin organize ettiği bir anma ve hafızalaştırma çalışması. Vicdan ve Adalet Nöbetleri, toplumun iş cinayetleri konusunda farkındalık kazanması, yaşamını kaybedenlerin aileleri ve yakınlarının adalet mücadelesinin görünür kılınması ve yaşamını kaybeden işçilerin anılarına dair bir toplumsal hafızanın inşa edilmesi amacıyla düzenleniyor. İş cinayetlerinin münferit “kaza” değil cinayet olarak tanınması gerektiğini vurgulayan aileler, yaşamını kaybeden işçiler ve kötü iş koşulları nedeniyle zamana yayılmış ölüme sürüklenen meslek hastası işçiler için de adalet talep ediyor.

Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin toplanma yeri Galatasaray Meydanı olageldi. Bugüne kadar 74 hafta nöbetlerini burada tutan aileler, 2 Eylül 2018 tarihindeki 75. nöbetlerine gelen yasaktan sonra buluşmalarına Tel Sokak’taki dernekleri Bir Umut Derneği’nin önünde devam etmek zorunda kaldı. Aileler ve destekleyenler, her nöbette kaybettiklerinin fotoğraflarını ellerinde tutarak iş cinayetleri ve takip ettikleri davalar hakkında kamuoyunu bilgilendiriyorlar.

2008’de Davutpaşa patlaması sonrasında taziye ziyaretlerinde bir araya gelen aileler ve gönüllüler, yeni iş cinayetleri oldukça taziye ziyaretlerinde bulunmaya devam ettiler. İş cinayetinden sonra yaşadıkları deneyimleri, zorlukları ve dava süreçlerini anlattılar. İş cinayetlerine dair basını tarayarak kitapçıklar oluşturdular. Ostim-İvedik, Van Bayram Otel, Esenyurt Marmara Park AVM, Kozlu, Milas-Güllük AKFEN ve Soma’da yakınlarını kaybedenlerin ailelerine BEDAŞ işçisi Erkan Keleş, set işçisi Selin Erdem, Eren Eroğlu, Gemlik Gübre Fabrikası işçisi Uğur Çavdar, İhlas çalışanı Serhat Alkurt’un aileleri de katıldı. Aileler, taziye ziyaretleri, kişisel tanışıklıklar, gazetelere ailelerin mücadelesinin yansıması ve nöbetler sayesinde bir araya geldi. Hukuk mücadelelerini birlikte vermeye, birbirlerinin davalarını takip etmeye başladılar.

“Yası tutulmayan işçi için mücadele edilemez!” diyen aileler aynı zamanda 28 Nisan’ın İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü ilan edilmesini talep ediyorlar. Bu talepleri için 2012’den beri yürüyüş yapıp etkinlik düzenleyen aileler, change.org üzerinden imza topluyor, mecliste milletvekili olan tüm siyasi partileri ziyaret ediyor. 28 Nisan tarihi, 1984 yılında Kanada Kamu Çalışanları Sendikası’nın bu tarihi sendika bazında yas günü ilan etmesinin ardından dünyaya yayılmış. Birkaç yıl içerisinde ABD, Kanada, Büyük Britanya, Arjantin, Brezilya, Peru, Portekiz’in de aralarında bulunduğu birçok ülkede resmi yas günü ilan edildi. 28 Nisan tarihi, iş kazalarında işveren sorumluluğunun hukuken tescil edildiği 28 Nisan 1914 tarihinden yola çıkarak belirlenmiş. 

Vicdan ve Adalet Nöbeti, iş cinayetlerinin kamuoyunun gündeminden düşmemesi için yürütülüyor. Bu mücadele bugüne kadar bu doğrultuda çok sayıda kazanım elde etti. Ailelerin takip ettiği davalarda her ne kadar cezasızlık anlamına gelen kararlar çıksa da kamu idarecilerinin bir kısmı yargı önüne çıkarılabildi. “İş kazası” adlandırması, kamuoyunda iş cinayeti olarak kavramlaştırılmaya başladı. Ailelerin ısrarla sürdürdüğü mücadelenin de etkisiyle iş cinayetinde yakınlarını kaybedenler tüm sorumluların yargılanması talebini daha sık gündeme taşımaya başladılar. İşçi eylemlerinde işçi talepleri sadece ücret meselesine değil çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik olmaya, daha çok işçinin “Çalışırken ölmek istemiyoruz,” dediği duyulmaya başlandı. Aileler ellerinden geldiğince işçi sağlığı ve iş güvenliği temelinde yürütülen eylemlere, direnişlere katkıda bulunmaya çalışarak hem nöbetlere hem almanaklara işçilerin taleplerini taşıdı.

Vicdan ve Adalet Nöbetleri, taleplerinin duyulması için farklı kesimlerle işbirliği yaptı. Fatih Pınar’ın çektiği “Kaza Değil Cinayet” adlı belgesel, ilhamını nöbetlerden alarak ailelerin sesini yurtiçi ve yurtdışında daha fazla insana ulaştırmaya katkı sağlıyor. İş cinayetlerinde yakınlarını kaybedenlerle güçleri yettiğince temas etmeye çalışan aileler, yurtdışında aynı acıya maruz kalanlarla da dayanışmaya çalışıyor. Çağrıldıkları her yerde sesleri ve güçleri yettikçe deneyimlerini aktarmaya, aynı acıyı yaşayanlarla yan yana gelerek dayanışma pratikleri örmeye çalışıyorlar.

Vicdan ve Adalet Nöbetleri’nin İş Cinayetlerini Unutma adlı internet sayfalarında ise Türkiye’deki iş cinayetleri hakkında bilgi derlemeleri, geçmiş Vicdan ve Adalet Nöbetleri’nde neler yaşandığının özeti, iş cinayetleri hakkında makaleler ve son olarak yıllık İş Cinayetleri Almanağı tüm okurlara açık bir şekilde sunuluyor. Adalet Arayana Destek Grubu’nun 2012’den beri çıkardığı İş Cinayetleri Almanağı basın taranarak, İSİG Meclisi’nin raporlarından yararlanılarak hazırlanıyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınsaydı hiçbir işçinin ölmeyeceği yalın gerçeğini vurgulayarak hayatını kaybeden işçileri istatistik olmaktan çıkarmaya, çalışırken ölen işçilerin belleğinin kaydını tutmaya çalışıyor, almanakta ulaşıp doğrulayabildikleri verileri okurlarla paylaşıyorlar.

İş cinayeti davalarında mahkemelerin verdiği cezaların adalet duygusunu tatmin etmemesi, yaşamını kaybeden işçilerin aileleri ve onların mücadelesine destek veren kişi ve gruplar için en büyük zorluk. Ayrıca emniyet güçleri, Galatasaray Meydanı eylemlere kapatıldığı gerekçesiyle ailelerin 2 Eylül 2018’deki nöbetini meydanda tutmasına, basın açıklamasını okumasına izin vermemişti. Bu tarihten beri nöbetler, kamusal görünürlüğün çok daha az olduğu Bir Umut Derneği önünde yapılıyor. 28 Nisan 2022’de ise Bakırköy Özgürlük Meydanı’na çağrısı yapılan eylem, 28 Nisan’ın “İş cinayetlerinde hayatını kaybedenleri anma ve yas günü ilan edilmesi,” talebiyle düzenlendi.

Bir başka zorluk, Türkiye’de medya ve gazeteciler üzerindeki baskıların nöbetlere verilen desteği etkileyecek noktaya ulaşmış olması. Nöbetlerin başlangıcında her nöbetin bir nöbet gazetecisi oluyordu. Ancak muhalif basın üstündeki baskıların artması nedeniyle 7 Ağustos 2016’da tutulan 53. nöbetten sonra nöbet gazeteciliğini aileler ve destek veren gönüllüler sürdürmeye başladı. Her nöbetten sonra dernekte toplantı yaparak nöbeti değerlendiren aileler, basının nöbete çok fazla ilgi göstermemesi nedeniyle yurttaş gazeteciliği eğitimleri de alarak kamuoyunda görünür olmaya, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Yasın toplumsal bir mücadele olarak sokakta tutulmasına önem veren aileler, kendi kaybettikleri canlar için olduğu kadar başka canların kaybedilmemesi için de mücadeleyi sürdürmekte ısrarcı olduklarını, daracık bir sokağa sıkıştırılarak seslerinin duyulmaz hâle gelmesine neden olan yasağın kaldırılması için neler yapabileceklerini, başka alanların da kürsü olarak kullanılabileceğini tartışıyorlar.