Sivas Bilim ve Kültür Merkezi

Sivas, 2010
...

IV. Pir Sultan Abdal Şenlikleri 1993 yılında Sivas’ta yapıldı. Bu buluşma, Türkiye’deki en büyük etnik-dini gruplardan birisi olmasına rağmen kimlikleri devlet tarafından tanınmayan Aleviler için oldukça önemli bir buluşmaydı. Bu festival kapsamında düzenlenilen konferanslar, tartışmalar, konuşmalar ve çeşitli dini ritüeller binlerce Alevi ile birçok Alevi örgütünü bir araya getirdi. Şenliklerin baş konuğu, Bakanlar Kurulu tarafından yasaklanan Salman Ruşdi’nin “Şeytan Ayetleri” kitabını Türkçe yayımlayan Aziz Nesin’di. Aziz Nesin’in Sivas’a gelmesi üzerine büyük bir linç kampanyası yürüten İslamcı gruplar, 2 Temmuz 1993’te şenliğin davetli konuklarının sığındığı Madımak Oteli önünde toplandılar. On binlerce kişiyi bulan kalabalığın Madımak Oteli’nde bulunanlara yönelik katliam çağrısı yapmasına, Ankara’nın bu konuda bilgilendirilmesine rağmen caydırıcı bir önlem alınmadı. Nihai olarak, aralarında aydınların, yazarların, sanatçıların bulunduğu toplamda 33 kişi, otel ateşe verilerek katledildi (Sarıhan, 2009a & 2009b). Diğer yandan, saldırgan grup içerisinde yer alan 2 kişi de yaşamını yitirdi. Katliamın ardından dönemin başbakanı Tansu Çiller “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” dedi. Dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral ise henüz soruşturma aşamasında Aziz Nesin’in Sivas’ta bulunmasını kastederek “Olayda örgüt yok, tahrik var” dedi. Demiral'ın bu sözleri soruşturmanın nasıl yürütüleceğinin işaretini verdi. 1994’te tamamlanan 124 sanıklı davada ise yine Aziz Nesin’in yayımladığı kitaba atıfta bulunularak, 26 kişiye “haksız tahrik indirimi”nin uygulandığı cezalar verildi. Gerekçeli kararda Madımak Oteli’nde saldırıya uğrayanlar suçlandı ve eylemin Aziz Nesin’e yönelik olduğuna, hedeften sapma sonucu 37 kişinin öldüğüne dair ifadeler kullanıldı. Katliama ilişkin davada Aziz Nesin’in Madımak’ta bulunmasının bir tahrik unsuru olarak öne sürülmesi Türk devletinin Alevilere yönelik mezhepçi bakışını örtbas etme çabasıyla ilgiliydi.

Yargılanma süreci başladıktan sonra saldırganların çoğu cezasız kaldı ve kurbanların aileleri adaletin yerini bulduğuna hiçbir zaman inanmadı. Örneğin, katliamda önemli bir role sahip olan Cafer Erçakmak yargılamalar sürerken 1997 yılında diğer sekiz zanlıyla birlikte salıverildi ve akabinde yurtdışına çıkış yaptı. Yargılanma sürecinde mağdur ailelerin avukatlarının temel talebi, davanın insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamında ele alınmasıydı. Bunun kabulü durumunda suçluların zaman aşımından faydalanarak cezasız kalmalarının önü kapanmış olacaktı. Mahkeme bu talebi kabul etmedi ve nihai olarak dava zaman aşımına uğradı. 

Sivas katliamında yaşamını yitirenlerin yakınlarının ve Alevi haklarının savunuculuğunu yapan kuruluşların dile getirdiği diğer bir talep ise Madımak otelinin bir vicdan sahasına dönüştürülmesiydi. 2002 yılından bu yana iktidarda olan AKP'nin Alevilerin hak taleplerine ilişkin tavrına baktığımızda, bu yönde ciddi bir adım atılmadığı görülmekte. Katliamdan sonra, Madımak otelinin giriş katında bulunan restoran faaliyete devam etti. Bu durumdan rahatsız olan mağdur ailelerin yaratmış olduğu kamuoyu baskısı sonucunda 2009 yılında restoran kapatıldı. Madımak Oteli’nin müzeye dönüştürülmesi için verilen mücadeleye desteğin sürekli arttığı bir dönemde, Kasım 2010’da AKP oteli devlet adına satın alarak kamulaştırdı. Artık devletin mülkiyetinde olan ve restore edilen bu binanın bazı kısımları, devletin kurduğu Sivas Bilim ve Kültür Merkezi kapsamında bir anma sahası olarak kullanılmakta.

Yararlanılan Kaynaklar

Sarıhan, Ş. (2009a). Madımak Yangını: Sivas Katliamı Davası Cilt I. Ankara Barosu Yayınları.

Sarıhan, Ş. (2009b). Madımak Yangını: Sivas Katliamı Davası Cilt II. Ankara Barosu Yayınları.

Sivas Katliamı’na yönelik bir hafızalaştırma çalışmasının yapılması Türkiye’de Alevilerin karşılaştıkları katliamları ve bu katliamlarla birlikte adalet ve hak mücadelelerini görünür kılması açısından önemliydi. Türkiye’de neredeyse her dönemde Alevilere yönelik baskı ve geniş çaplı katliamlar yaşandı. Bunların başlıcaları; 1921’de Koçgiri’de, 1938’de Dersim’de, 1978’de Malatya’da, 1979’da Maraş’ta, 1980’de Çorum’da yaşandı. 90’lı yıllara gelindiğinde, Kürtlerle yaşanan çatışmalarla eş zamanlı olarak Aleviler tekrardan hedef alındılar. 1993’te Sivas’ta, 1995’te İstanbul Gazi Mahallesi’nde Alevilere yönelik saldırılar yaşandı. Özellikle Sivas Katliamı, o esnada Madımak Oteli’nde bulunan aydın ve sanatçıların da katledilmesi nedeniyle geniş yankı uyandırdı. Sivas Katliamı, Alevilere yönelik katliamlara ilişkin adalet mücadelesinde ve hafızalaştırma çalışmaları için yürütülen toplumsal mücadele önemli bir yer tuttu.

Bir katliam sahası olan Madımak Oteli’nin dönüştürülme süreci tamamen devlet yetkilileri tarafından yapıldı. Öldürülenlerin aileleri mekânın yeniden kurgulanması sürecine herhangi bir şekilde dâhil edilmedi. Bu sebeple, projenin amacı şu şekilde özetlenebilir: Madımak Oteli’nin devlet tarafından müzeye dönüştürülmesine engel olarak, mağdur ailelerin ve Alevi hak savunucularının taleplerini dikkate alınması ve bir vicdan sahasına çevrilmesi. 

Bugün, eskiden otelin lobisi olarak bilinen bölümde, Sivas katliamında ölenleri anmak için bir mekân oluşturulmuş durumda. Bu kısımda ölenlere dair kısa bilgiler ile yaşamını yitirenlerin fotoğrafları bulunuyor. Alfabetik sıraya göre de, yaşamını yitirenler için 37 adet çeşme yapıldı. Bu 37 isim arasında, hayatını kaybeden 2 saldırganın da bulunması, yapılan hafıza sahasının ne kadar sorunlu bir mantığa sahip olduğunu gösterdi. Diğer bir deyişle, katliam sırasında yakılarak öldürülenlerle katliamın faili olan eylemciler aynı mekânda anıldı. Bu kadar ilginç olmasa da, mekânda Mustafa Kemal’in şu sözleri de büstüyle birlikte yer almakta: “Toplumun içindeki farklı düşünceler, farklı inanışlar ne olursa olsun, milli birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesini bilen bir milletin başaramayacağı iş, aşamayacağı engel yoktur”. Projede, Mustafa Kemal imgesi kullanıldığı için birçok eleştiri yapıldı. Bununla birlikte, yine bu anma bölümünde, Pir Sultan Abdal, Âşık Veysel, Mevlana ve Yunus Emre gibi hem İslami hem de Alevi isimlerin söylediği birlik ve dayanışma sözleri bulunmakta. Anma bölümü olarak kullanılan kısmın yanı sıra, öncesinde restoran olarak kullanılan mekân çocuklar için bir kütüphaneye dönüştürüldü. Henüz binanın üst katları için kayda değer bir planlama yapıldığını söylemek zor. 

Diğer yandan, Madımak Oteli’nin gerçek bir vicdan sahasına dönüştürülmesi adına yapılan eylemler 1994 yılından bu yana Türkiye’nin ve Avrupa’nın birçok şehrinde devam etmekte. 

Bu projenin yaratmış olduğu etkiler, geçmişte yaşanan insan hakları ihlalleriyle yüzleşme kriterleriyle uyumlu olmayan bir hafızalaştırma girişimi ortaya koyduğu için oldukça sınırlı kaldı. Sivas katliamında yaşamını yitirenlerin ailelerinin bu proje ile belirli bir düzeyde acılarını hafiflettiğini söylemek oldukça güç. Daha da önemlisi, katledilenlerin yakınlarından bazıları, akrabaları ile katillerinin aynı mekânda anılmasından ötürü duygusal olarak incindiklerini dile getirdiler. Örneğin, katliamda yaşamını yitiren Gülsüm Karababa’nın yakını olan Hüseyin Karababa, Gülsüm’ün adının bu projeden çıkarılması için hukuki girişimlerde bulundu. Fakat mahkemenin verdiği adilane olmayan karar, saldırganlar ile mağdurlar arasında bir ayrım güdülmesinin kamunun çıkarları doğrultusunda olmadığı yönündeydi. Tüm bu süreç boyunca, Alevilerin haklarının savunuculuğunu yapan sivil toplum kuruluşları Madımak Oteli’nin bir müzeye dönüştürülmesi ve kendilerinin de bu süreçte rol almaları gerektiği hususunda ciddi bir mücadele ortaya koydular. Lakin devletin yapmış olduğu bu hafızalaştırma çalışması geçmişte yaşanan hak ihlalleriyle yüzleşme iklimi yaratmaktan ziyade demokratikleşmeden yana olan hemen her kesimin öfkesini daha da artırdı.

Sivas katliamının hafızalaştırılması konusunda karşılaşılan en ciddi zorluk, mağdur ailelerin, Alevilerin, ilgili sivil toplum kuruluşlarının ve demokratikleşmeden yana olan toplumsal güçlerin ortaya koyduğu mücadeleye karşın, hafızalaştırma projesinin Türk devletinin tekelinde yürütülmesi oldu. Nitekim her yıl yapılan anma etkinlikleriyle, Madımak Oteli civarını dinamik bir hafıza sahasına dönüştürmeye çalışanlar ciddi engellerle karşılaştılar. 2011 yılında Alevilerin, mağdur ailelerin ve demokratikleşme yanlısı toplumsal muhalefetin de katılımıyla binlerce kişi Madımak Oteli’ne en yakın durabilecekleri alanda bir anma etkinliği yapmak istediler. Lakin polis, şiddete başvurarak, biber gazı ve benzeri yöntemler kullanarak anma yapmak isteyen kitleyi katliamın yapıldığı Madımak Oteli’nden uzaklaştırdı. Sivas katliamının 25. yıl dönümü olan 2018 yılında, Sivas Valiliği’nin koordine ettiği ve il çapında düzenlenen anma sırasında Vali Davut Gül, “...herkes biliyor ki, üzerinden 25 yıl geçti, daha iyi anlaşılıyor: O dönem içerisinde hem Sivas olaylarında hem de Başbağlar’da ülkemizi bir çatışma ortamına sürüklemek isteyen karanlık ellerin bir planıydı” sözleriyle faili karanlık eller olarak nitelendirdiği dış güçlere havale ederken, devletin failliğini bir kez daha reddetti. Diğer yandan, Madımak Oteli’ni vicdan sahasına dönüştürmek için mücadele vermeye devam eden mağdur yakınları hayatlarında ciddi zorluklarla karşılaştı. Örneğin, Madımak Oteli’nde öldürülen Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok, bu süreçte öne çıkan isimlerden birisi olduğu için işini kaybetti.