21 Mart 2013’te Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan’ın barış çağrısı yapan mektubu Diyarbakır’daki Newroz kutlamasında okundu. Bunun ardından PKK, 23 Mart 2013 tarihinde ateşkes ilan etti ve 8 Mayıs 2013’te Türkiye sınırları dışına çekilme sürecini başlattığını duyurdu. Bu, Türkiye devleti ile PKK arasında otuz yıldan fazla sürmekte olan silahlı çatışmanın barışçıl yollarla sonlandırılması amacıyla başlatılan ve “çözüm süreci” adı verilen zaman aralığının başlangıcı oldu. 2 yılı aşan diyalog ve barış süreci, farklı çekincelerle sürdürüldü. 28 Şubat 2015’te “Dolmabahçe Mutabakatı” olarak bilinen buluşmayla görüşmeler önemli bir eşiğe geldi. Ancak hükümet yetkililerinin ve Abdullah Öcalan’ın hazırladığı açıklamaların okunduğu bu son derece önemli görüşmeden bir süre sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan olumsuz açıklamalar geldi ve Erdoğan toplantıya ilişkin “doğru bulmuyorum” ifadelerini kullandı. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra ise silahlı çatışmalar tekrar başladı ve iki buçuk sene devam eden diyalog süreci sona erdi. Sürecin çökmesinin ardından çatışmalar kırsal alanlardan kentlere taşındı, uzun süredir tanık olunmayan bir ölçüde yoğunlaştı ve çok ciddi bir yıkıma yol açtı.
10 Ağustos 2015’te Demokratik Bölgeler Partisi, Şırnak’ta yaptığı açıklamada, “Bundan sonra halk olarak özyönetimimizi esas alacağız” ifadelerini kullandı. Bu ilerleyen gün ve aylarda birbiri ardına gelecek özyönetim ilanlarının ilki oldu. Şehirlerde sokak aralarında barikatlar kuruldu. Hükümet, bu açıklamalardan bir süre sonra özyönetim açıklaması yapan birçok yerde sokağa çıkma yasakları ilan etti. Bu esnada sivillerin yaşadığı il ve ilçe merkezlerinde yoğun çatışmalar yaşandı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verilerine göre sokağa çıkma yasaklarının başladığı 16 Ağustos 2015 ile 16 Ağustos 2017 tarihleri arasında Diyarbakır (136 kez), Şırnak (13 kez), Mardin'de (42 kez), Hakkâri'de (21 kez), Bingöl'de (7 kez), Batman'da (5 kez), Muş'ta (7 kez), Dersim'de (6 kez), Siirt'de (1 kez) ve Elazığ’da (2 kez) olmak üzere toplam en az 11 il ve 45 ilçede, resmi olarak tespit edilen en az 252 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı uygulandı. Söz konusu tarihler arasında 78’i çocuk, 69’u kadın, 30’u 60 yaş üstü olmak üzere en az 338 sivil yaşanan çatışmalarda hayatlarını kaybetti. Bu sivillerden 76’sı sağlık hakkına erişimleri devlet güçleri tarafından engellendiği için yaşamını yitirdi. En az 200 sivilin ise ev/kapalı alanlarda, bunun 182’sinin devlet güçlerinin ağır silahlarla yaptıkları bombardımanlar sonucunda hayatlarını kaybettikleri açıklandı (TİHV, 2016). Sivil ölümlerinin en yoğun yaşandığı yer Cizre oldu. Burada 177 kişi sıkıştıkları evlerin bodrumlarında devlet güçleri tarafından öldürüldü. (HDP, 2016). Sokağa çıkma yasakları sırasında can kayıplarının ve yaralanmaların yanı sıra çok büyük bir mekânsal yıkım meydana geldi. Birçok kişi evlerini terk ederek başka ilçelere ya da şehirlere taşınmak zorunda kaldı. Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin gibi ilçeler, yeniden inşa edilmeyi gerektirecek şekilde tahribata uğradı. Hükümet tarafından açıklanan “Terörle Mücadele ve Rehabilitasyon Eylem Planı”nda, toplam on başlıktan oluşan ‘Master Plan’ın altıncı maddesi şehirlerde yok olan yerleşim bölgelerinin yeniden inşasına ayrıldı ve tarihi dokuların büyük bir yıkıma uğradığı Diyarbakır’ın Sur ilçesine özel bir vurgu yapıldı.
“Kavil: Yıkıntılar Arasında” filmi, işte bu siyasi arka planda, Basklı şair Joseba Sarrionandia’nın hem hayat hikâyesinden hem de eserlerinden esinlenerek hazırlanan “Gure Oroitzapenak” adlı bir grup-filminin parçası olarak çekildi. 12 kısa filmin 12 yönetmen tarafından çekileceği bu projeye katılan Özcan Alper, filmi Sur’da, “Gelecek Uzun Sürer” filminin de geçtiği dar sokaklarda, Kürtçe çekmek istedi. Bask ve Kürt halkları arasındaki benzerlikleri bilen Joseba Sarrionandia öneriyi kabul etti. Özcan Alper, filmi çekmek üzere Diyarbakır’a geldiğinde Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki 6 mahalle abluka altındaydı ve çatışmaların yakın bir zamanda sonlanmayacağı açıktı. Bunun üzerine Yönetmen Alper, abluka altındaki şehirlerde çekilmiş fotoğrafları kullanarak filmi animasyon türünde çekmeye karar verdi.
Yararlanılan Kaynaklar
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (2016). 6 Ağustos 2015 – 21 Ocak 2016 Tarihleri Arasında Sokağa Çıkma Yasakları ve Sivillere Yönelik Yaşam Hakkı İhlalleri. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yayınları.
Halkların Demokratik Partisi (2016) - HDP Cizre Çalışma Ekibi. Cizre Raporu.
“Kavil: Yıkıntılar Arasında” 12 dakikalık bir animasyon/belgesel film. Film Ağustos 2015 ile Mart 2016 tarihleri arasında çeşitli Kürt illerinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları esnasında yaşanan insani ve mekânsal yıkımı konu alıyor. Senaryosu yönetmen Özcan Alper ve yazar Murat Özyaşar tarafından yazılan filmin yönetmenliğini Vrej Kassouny ve Özcan Alper yaptı. Filmin yapımcılığını ise Nar Film üstlendi. “Kavil: Yıkıntılar Arasında” dünya prömiyerini 66. San Sebastian Film Festivali’nde yaptı.
Filmde, Dicle Haber Ajansı ve Nar Photos arşivlerinin yanı sıra anonim kişiler tarafından çekilmiş fotoğraflardan da yararlanıldı. Bu fotoğraflar aslında, o dönem abluka altındaki şehirlerde yaşanan durum hakkında ana akım medyadan güvenilir bilgi ve haber alamayan vatandaşların aktif bir şekilde kullandıkları sosyal medya mecralarında çok fazla dolaşıma girmiş olan kareler.
Görsellerin bu denli yaygın kullanımı bir süre sonra bir kolektif hafıza inşasına katkı sunmanın aksine, gerçekliğin bu çıplak şiddetine maruz kalan bireylerin duygularında bir katılaşma ve hissizleşmeye sebep olabiliyor. Hissizleşmeyle baş etme yöntemi olarak da daha hızlı bir unutma süreci yaşanabiliyor. Tam da bunu engellemek için gerçeği sanatsal bir çabayla dönüştüren “Kavil: Yıkıntılar Arasında”, daha soğukkanlı ve daha uzun erimli bir görsel hafıza yaratma çabasında. Yaklaşık 1000 kareden oluşan bir fotoğraf arşivinden seçilen 100’e yakın görsel, suluboya resim tekniğiyle dönüştürülüp animasyonda kullanılıyor. Filmin ana karakteri genç şair Lâl’e, kendisi de yaşamının büyük bir kısmını hapiste ve sürgünde geçiren Bask şair Jose Sarriondandia’nın “Zor Zamanlar” şiirinden kesitler eşlik ediyor.
Filmin yönetmeni Özcan Alper, Cizre, Sur ve Nusaybin’de çatışma döneminde yaşanılmış olanları en iyi anlatabilecek kareleri seçmeye özen gösterdiklerini dile getiriyor. Gelecekte, geçmişe dönüp bakıldığında bu sürece dair bir hafızaya erişilebilsin diye böyle bir yol izlediklerini ekliyor. Filmin diğer senaristi olan yazar Murat Özyaşar ise yaşanılanları bir felaket olarak tanımlayıp şöyle devam ediyor: “Bundan kaçamayız, kaçmak isterseniz nereye kaçacaksınız? Bu bir felaketi anlatma yolu… Yaşanılanı unutarak yaşayamayız. Bu bir yas… Yaşananları anlatacak kavram bulamıyoruz. Sürekli bir şeyler yok ediliyor.”
Yönetmen Alper, filmin adını Zabel Yesayan’ın Yıkıntılar Arasında adlı kitabından esinlenerek koymuş. Modern Ermeni edebiyatının en önemli kalemlerinden olan Zabel Yesayan, 1909’da gerçekleşen Adana Katliamı sonrası İstanbul Ermeni Patrikhanesi tarafından bölgeye yollanan yardım heyetinde bulunuyor. Yesayan, Yıkıntılar Arasında adlı eserinde Adana’da geçirdiği üç ayın izlenimlerini kaleme alıyor. Alper böylece bu coğrafyada yıkım ve felaketlerin 100 senedir devam eden sürekliliğine vurgu yapıyor.
Türkiye’de animasyon, kısa filmler dışında pek kullanılan bir teknik değil. Özellikle politik sinemayla ilgilenenler animasyonla çok ilişkiye girmemiş. “Kavil: Yıkıntılar Arasında” filmi, daha ortodoks politik sinema seyircisinin yeni teknik ve anlatım biçimleriyle arasındaki mesafeyi azaltmasına katkı sunabilir ve “zor meseleleri” başka türlü görme ve gösterme yollarına işaret edebilir. Aşina olunan gerçeklikten kaçmadan onu dönüştüren bu çabalar, aklımızın ve hafızamızın yeni tepkiler vermesini sağlayabiliyor. Ayrıca bu filmde, animasyonun politik baskı ortamında engelleri aşabilme aracı olarak kullanılması ilgi çekti. Alper ileride bunun üzerine bir atölye çalışması yürütebileceğini söylüyor.
Türkiye’de kısa filmler genel olarak pek izleyici bulamadıklarından yaratılan eserin yaygınlaşması için özel bir çaba göstermek gerekiyor. Ancak, filmin yaygınlaşması önündeki engel bu olguyla sınırlı değil. Sinema sektöründeki aktörler tarafından da ürettiği işin görmezden gelindiğini, yok sayıldığını söyleyen Alper, bu durumun filmin konusu ile ilgili olduğunun altını çiziyor. Yeni işlerin tanıtımı ve tartışılması için önemli olan ulusal film festivallerine “Kavil: Yıkıntılar Arasında” davet edilmedi.
Çözüm sürecinin sonlandırılmasının ardından tekrar başlayan çatışmalı dönem ve sonrasında, muhalif çevrelerin üzerinde uygulanan baskılar sadece sansürle sınırlı kalmadı. Birçok yönetmen hakkında dava açıldı, aralarından gözaltına alınanlar veya tutuklananlar oldu. Video aktivisti Oktay İnce’nin 20 yıllık arşivine, 16 Ekim 2018 günü yapılan ev baskınında el konuldu. İnce, arşivini ancak 2021 yılında geri alabildi. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ve yönetmen Çayan Demirel’e “Bakur (Kuzey)” belgeseli nedeniyle “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılandıkları davada 4’er yıl 6’şar ay hapis cezası verildi ve yönetmenler hakkında yurtdışına çıkış yasağı konuldu. Mavioğlu ve Demirel’e verilen ceza, 2022 yılında istinaf mahkemesi tarafından bozuldu. “Nû Jîn (Yeni Yaşam)” belgeselinin yönetmenleri Veysi Altay’a 2 yıl 6 ay, Musa Anter’in oğlu Dicle Anter’e ise 10 ay hapis cezası verildi. Anter’in hapis cezası para cezasına dönüştürüldü; Altay’a verilen hapis cezası ise ertelendi. “Roza: İki Nehrin Ülkesi” belgeselinin yönetmeni Kutbettin Cebe’ye 2 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Cebe, sokağa çıkma yasakları ve sonrasında Cizre, Şırnak, Sur ve Nusaybin’de yaşanan devlet terörü kaynaklı insan hakları ihlalleri ve yıkımı belgeselleştireceği çalışmayı devlet baskısıyla gerçekleştiremediğini belirtti. Böyle bir baskı ortamında “Kavil: Yıkıntılar Arasında” filmi izleyicileriyle özgürce buluşma imkânı bulamadı.
Bir başka zorluk da, politik bir filmi animasyon türünde çekmek ile ilgili. Türkiye’de animasyon alanında yetkin olan kişiler ağırlıkla reklam sektöründe çalışıyor. Filmin politik muhalif içeriğinden dolayı Alper bu sektörden destek almakta zorlandı.