Akhtamar Kilisesi Restorasyonu

Van, 2005
...

Van Gölü’nde bir ada olan Akhtamar, 8 ve 9. yüzyıllarda Ermeni kralları tarafından merkez olarak belirlendi. Etrafı surlarla çevrilen adaya, 915-921 yılları arasında Akhtamar Kilisesi inşa edildi. Mezopotamya’daki en görkemli tarihsel yapılar arasında yer alan bu kilise, Van merkezine yaklaşık 45 km uzaklıkta bulunan Akhtamar Adası’nda. Akhtamar aynı zamanda Van Ermenilerinin dinî olarak en yüksek mertebelerinden biri olan Gatoğigosluk makamına da ev sahipliği yapmaktaydı. 1113’te Ardzruni prensleri tarafından kurulan ve 16. yüzyılda Türkler gelene kadar bu hanedan tarafından temsil edilen Akhtamar Gatoğigosluğu, 1895’te Ermeni Yüksek Platosu çapında yaşanan katliamlarda Gatoğigos II. Khaçadur’un öldürülmesine kadar varlığını sürdürdü. Bu tarihten itibaren 1915’te Ermeni Soykırımı’nın yaşanmasına kadar fiili olarak varlığını sürdüren makam 1916’da Osmanlı devleti tarafından tamamen ortadan kaldırıldı (Kevorkian & Paboudjian, 2012).

Akhtamar Kilisesi aynı zamanda Orta Çağ Ermeni mimarisinin en değerli yapı örnekleri arasında kabul ediliyor. Civarında yaşayan Ermeni toplumuyla birlikte kilisenin yüzyıllar boyunca süren varlığı 20’nci yüzyılın başına kadar ciddi bir engelle karşılaşmadı. Ancak I. Dünya Savaşı öncesinde Ermenilerin yerel aşiretlerin saldırılarına uğraması ile birlikte kilisenin kaderi de değişti. 1915 yılında başlayan Ermeni Soykırımı sürecinde 1 milyondan fazla olduğu tahmin edilen Osmanlı Ermenisi katledildi. Katliamlar sürecinde Akhtamar Kilisesi rahipleri de yaşamını yitirdi. Bu nedenle, tarihi ve dinî öneminin yanı sıra, bu kilise Ermenilerin kolektif hafızasına katliamların da gerçekleştiği bir mekân olarak kazındı. Bölgedeki diğer Ermeni mülklerinin ve tarihi eserlerinin başına geldiği gibi Akhtamar Kilisesi de 1915 sonrasında yağmalandı. Bu minvalde, Ermenilerin öldürülmesi ve zorla göç ettirilmesi sonrasında soykırımın yanı sıra Anadolu’nun geneline yayılan kültürel yok etme süreci on yıllar boyunca devam etti. Her ne kadar Türkiye’de 1950 yılı itibariyle çok partili sistem hayata geçmiş olsa da, gayrimüslimlere yönelik devlet politikalarında herhangi bir değişiklik olmadı. 1951 yılında alınan bir karar doğrultusunda gayrimüslim topluluklardan kalan tarihi eserlerin birçoğu yıkıldı. O dönem gazetecilik yapan edebiyatçı Yaşar Kemal’in yaptığı siyasi ve medyatik girişimler sonucu Akhtamar Kilisesi yıkılacak olan eserler arasından çıkarıldı. Sonraki on yıllar boyunca, Ermeni cemaatinin yokluğunda kilise terk edilmiş bir biçimde kalmaya ve yıllar içinde, başta define avcıları olmak üzere çeşitli kişilerce tahrip edilmeye devam etti. Diğer yandan, Ermeni Soykırımı, hâlâ Türk devleti tarafından kabul edilmedi.

1990’lı yıllara gelindiğinde, bazı basın-yayın organlarında Akhtamar Kilisesi’nin yıkılmak üzere olduğu ve restorasyon için gerekli adımların atılmak üzere olduğuna dair haberler çıkmaya başladı. Lakin verilen sözler ne Akhtamar için ne de benzer durumdaki diğer Ermeni kültürel miras yapıları için yerine getirilmedi. Hatta bu dönemde kilisenin yanına bir müzikhol yapıldı ve Dünya Kiliseler Konseyi’nin 1992 yılında yaptığı girişimlere kadar bu mekân açık kaldı.

Nihayet, 2002 yılında yazarların talepleri ve sivil toplum örgütlerinde yer alan aktivistlerin çabaları sonucunda “Akhtamar’ı Kurtarma Projesi” adıyla bir kampanya başlatıldı. Kilisenin kaderine terk edilmişliği hakkında farkındalık yaratmak ve yıkılmasını engellemek adına acil bir şekilde harekete geçilmesi için yürütülen bu kampanya çerçevesinde on binlerce imza toplandı. Bu imzalar Ermeni diasporasının yoğun bir şekilde yaşadığı Fransa’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne teslim edildi. Yapılan bu girişimler neticesinde İstanbul Ticaret Odası bu denli tarihi ve turistik bir yapının korunması için inisiyatif alacaklarını ve restorasyon için bir milyon dolar tutarında bir kaynak aktarımı yapabileceklerini duyurdu.

Türkiye-Ermenistan ilişkileri, Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanımamış olması nedeniyle sağlam siyasi ve ekonomik temellere oturamadı. Ancak 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidara geldikten sonra “Komşularla Sıfır Sorun” politikası çerçevesinde Türkiye dış politikasını yeni bir düzleme oturtmaya gayret gösterdi. Bu politika doğrultusunda, Türkiye ile Ermenistan ilişkileri gözden geçirildi, müzakereler başladı. Akhtamar Kilisesi restorasyonu da bu ilişkilerin iyileştirilmesi sürecinde atılacak adımlardan birisi olarak kabul gördü. 2006 yılında başlayan restorasyon çalışmaları 29 Mart 2007’de tamamlandı. Açılış seremonisine katılanlar arasında Türkiyeli bakanların yanı sıra Ermenistan Kültür Bakanı, Türkiye Ermenileri Patriği ve farklı 30 ülkeden temsilciler yer almaktaydı. Her ne kadar 2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleştirilmesi adına bir protokol imzalanmış olsa da, bu çerçevede alınan kararların çoğu hayata geçirilmiş değil. Tüm bunlara rağmen, açılışta tamamlanmamış olan haçın da eklenmesinin ardından 19 Eylül 2010 tarihinde Akhtamar Kilisesi’nde ilk ayin yapıldı.

Kaynaklar:

Kevorkian, R. & Paboudjian, P. (2012). 1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler. Çev. Mayda Saris. Aras Yayıncılık.

DURUM:

Tamamlandı

TARİH:

2005

-

2006

PROJE SAHİBİ:

Merkezi Yönetim

Türk devleti açısından bakıldığında bu projenin temel amacı Ermenistan ile ilişkilerini düzeltme gayesiyle olumlu bir adım atmaktı. Ermenistan ise, Ermenilerin kültür varlıklarını korumanın yanı sıra benzer bir amaca sahipti. Diğer yandan, on yıllar boyunca metruk halde, yıkılmaya ayak direyen bir Ermeni Kilisesi olarak Akhtamar’ın restorasyon süreci, basit bir diplomatik manevra olmanın ötesinde anlamlar taşıyor. Özellikle Türkiye Ermeni toplumu açısından bakıldığında bu proje, belirli bir ölçüde normalleşme, kendi geçmişlerinin tanınması ve zorla göç ettirildikleri bir coğrafyadaki kiliselerinde ibadet edebilme imkânı doğurdu. Bu nedenle hem Türkiye’de yaşayan, hem de diğer ülkelerde yaşamakta olan Ermeniler için bir restorasyon projesi olmanın ötesinde anlamlar barındıran bu süreç, aynı zamanda, Türk devletinin Ermenilerin tarihsel varlığını kısmi de olsa tanıması anlamına geliyor.

Ermenileri kapsayan hafızalaştırma projeleri düşünüldüğü vakit birkaç önemli noktayı hatırlamakta fayda var. Bunlardan birisi, Türk devletinin neredeyse bir yüzyıldır, üzerinde yaşadığımız ve yoğun bir şekilde Ermeni kültürüne ait izler barındıran bu topraklardaki Ermeni kültürünün görünürlüğünü silme çabasıdır. Bu bağlamda, Türkiye’nin tarihinde Ermenilere yönelik nadir olumlu adımlardan birini attığını söylemek yanlış olmaz. Bununla birlikte, yapılan açılış seremonisine her iki devletten de üst düzey katılımın olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, projenin bir etkisinin de bu ilişkilerin daha iyiye gitme olasılığını güçlendirmek olduğu söylenebilir. Diğer bir yandan bu proje, uzun bir aradan sonra 19 Eylül 2010 tarihinde yapılan ilk dinî seremoniye katılan Ermenilerin kendi coğrafyalarına turist olarak değil de kimliklerinin ve geçmişlerinin bir nebze de olsa resmi olarak tanındığı koşullarda gelmiş olmaları bakımından da önemliydi. Aynı zamanda, Van’daki bir yerel gazete, kilisede uzun yıllar sonra yapılacak ilk ayine gelecek olan Ermenileri ağırlamak için bir kampanya başlattı. Sonuç olarak, toplamda 2000 aile, kente gelecek Ermenileri ağırlamak için gönüllü olacağını belirtti. Bu proje, resmi veya diplomatik kanalların dışında Türk, Ermeni ve Kürt toplumları arasında bir diyalogun başlamasına imkân vermesi bakımından da önemlidir.

Her ne kadar kilisenin ilk restorasyonda eksik kalan kısımlarının tamamlanması için çalışmalara Nisan 2013’te başlanmış ve bunun için 1.200.000 TL tutarında bir fon ayırılmış olsa da, bu durum bütün sorunların çözüldüğü anlamına gelmiyor. Bu bağlamda karşılaşılan en ciddi sorun, T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, kilisenin yılda 1 gün ve sadece ibadet amaçlı kullanılabileceği yönünde aldığı karar. Bunun hangi gün olacağına bile Bakanlık karar veriyor. Bu karar 2009 yılı Aralık ayında alındı ve hâlâ değiştirilmedi. Buna ek olarak, yaşanan temel sorunlardan biri de Akhtamar Kilisesi’nin bakanlık tarafından bir dinî yapı olarak değil de bir müze statüsünde kabul edilmesi. Bu durum, Akhtamar Kilisesi’nin resmi olarak tanınmadığı anlamına da geliyor. Ermenilerin bu yöndeki taleplerine baktığımızda, bu gibi konuların bir pazarlık unsuru olarak görülmesinden ciddi bir rahatsızlık duydukları söylenebilir. Tüm bunlara ek olarak, Türk devletinin resmi olarak bu kilise için Ermenice olan “Akhtamar” yerine “Akdamar” ismini kullanma konusunda ısrarcı olması da sorunun bir diğer boyutu. Son olarak, Türkiye’deki ırkçı siyasi partilerin, Ermenilerin tarihi varlığının tanınmasına karşı attıkları adımlar da hafızalaştırma süreçlerini zora sokuyor. Akhtamar’da yapılan ilk ayini protesto etmek amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi liderinin, Kars’ta toplu Cuma namazı kılma eylemine öncülük ettiğini hatırlayalım. Ermeni Soykırımı’nın inkarının Türk devletinin temel dayanaklarından biri olduğunu düşünürsek, Akhtamar’ın kaderi de bir anlamda devletin inkâr refleksleriyle sıkı sıkıya bağlı. 2019 yılında Karabağ’da yaşanan savaş Ermeniler üzerindeki baskının artmasına yol açtı. Ermeni toplumuna yönelik pogrom kaygıları da savaşla birlikte yükseldi. Bununla bağlantılı olarak, 2020 yılında Akhtamar Kilisesi’nde ezan okuyan bir kişinin görüntüleri sosyal medyada paylaşıldı. Bu gibi ırkçı girişimler hem Türk devletini hem de Türkiye’deki sivil toplumu benzer hafızalaştırma çalışmalarından uzak tutmayı ve Türkiye’de yaşayan Ermenileri kolektif haklar talep etmemeleri için korkutmayı amaçlıyor.