Hafıza ve Gençlik projesinin 3. dönem katılımcıları Tuba Akın ve Mehmet Kuyumcu, Karakutu Derneği’nden Damla Sandal ile derneğin uzun süredir yürüttüğü Hafıza Yürüyüşleri hakkında bir söyleşi gerçekleştirdi. Sandal, derneğin kuruluş sürecini, gençlik çalışmalarıyla toplumsal hafıza alanındaki etkilerini ve Hafıza Yürüyüşleri programının detaylarını bizlerle paylaştı. Derneğin tarihsel adaletsizlikleri eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirme ve gençlerin resmi tarih anlatılarının ötesinde alternatif anlatılarla buluşmasını sağlama amacını vurgulayan Sandal, hiyerarşik olmayan bilgi aktarım yöntemleri ve kent belleğini merkeze alan etkinlikleriyle gençleri toplumsal hafıza ve insan hakları gibi konularda bilinçlendirme ve harekete geçirme çabalarını anlattı. Ayrıca, Karakutu'da anlatıcı olarak görev yapan gençlerin deneyimlerine odaklanarak, bireylerin hafıza ile yüzleşme sürecinde yaşadıkları dönüşümleri ve bu dönüşümlerin toplumsal belleğe katkılarını ortaya koydu. Hafıza Yürüyüşleri sırasında öğrenilen hikayelerin katılımcılar üzerinde bıraktığı etkiler ve bu hikayelerin paylaşımı yoluyla kolektif bir bilinç oluşturmanın önemi de vurgulandı.
Bize biraz kendinden ve Karakutu Derneği’nden bahsedebilir misin? Derneğin kuruluş amacı neydi ve özellikle Hafıza Yürüyüşleri nasıl başladı?
Karakutu, yaklaşık 10 yıldır gençlik ve toplumsal hafıza üzerine çalışan bir sivil toplum kuruluşu. Tarihsel adaletsizliklerin nedenlerini ve sonuçlarını eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirerek, insan hakları ve demokratik değerler gibi konularda düşünme, üretme ve aktarma alanı yaratıyoruz. Özellikle gençlerin, resmi tarih anlatısı dışındaki anlatıları da duymasını sağlıyoruz diyebilirim. Karakutu’nun metodlarında hiyerarşik olmayan bir bilgi aktarımı söz konusu.
Kent ve hafıza alanında çalışan, üreten insanlar tarafından kurulmuş bir dernek. Kuruluş aşamasındaki temel motivasyon, emsallerinden farklı olarak, gençlerin birbirine aktarımda bulunmasını sağlamak ve bunu yaparken de geçmişle yüzleşme meselesine alan açma isteğiydi.
Ben Karakutu’ya nasıl dahil oldum? Gençleri hem sokakta, alanda hikaye anlatıcısı olarak konumlayan hem de yarı akademik metinler üretmemize yardım eden Hafıza Yolculuğu Programı ilgimi çekmişti ve açtıkları bir atölye duyurusuna başvurmuştum. Zaten programın amacı da çeşitli semtlerde rotalar oluşturmak ve hafıza yürüyüşleri düzenlemek. Bunun için öncelikle 2-3 gün süren bir dizi atölyeye katılıyoruz. Ardından rota için seçtiğimiz mekanların hikayelerini yazma ve sonrasında da anlatıcılık süreci başlıyor.
Karakutu ile birlikte İstanbul’a bakış açımın değiştiğini fark ettim. Bu süreç, kente dair zihnimde bambaşka bir kapılar açıldı. Geçtiğim sokakları, adımladığım yerleri merak etmek gibi bir dürtü uyandırdı içimde. Bu merakın peşini bırakmadım ve hep kent belleği ile ilgili çalışmalar yapmaya devam ettim.
Peki yürüyüş sırasında kullanılan metodolojiyi nasıl değerlendiriyorsun? Aktif deneyimleme ve akran tartışmaları sana nasıl hissettirdi?
Karakutu’nun Hafıza Yürüyüşü’nde kullandığı, “hazine avı" benzeri bir metod var. Bu yöntem, bir kent yürüyüşü yapmanın ötesinde, kendinizi bir oyunun içinde gibi hissetmenizi sağlıyor.
Ben de ilk hafıza yürüyüşüne katıldığımda aynı heyecanı hissetmiştim. 15-20 genç bir aradaydık ve bir anda üçerli, beşerli gruplar halinde semtin farklı noktalarına dağıldık. Elimize birer şifre verildi, yanında da bir harita. Yeni tanıştığın bir grup insanla ortak bir dil kurup o şifreyi çözmeye çalışıyorsun. Grupta heyecan, hırs ve merak gibi duygular kol geziyor. Bazı gruplarda, mekana yetişmek ya da yarışı tamamlama gibi duygular da olabiliyor. Bu duyguların, öğrenme sürecindeki sıkıcılığı kıran bir yapısı olduğunu düşünüyorum.
Şifreyi çözüp yürüyerek mekana gidiyorsun, haritadan bakıp buluyorsun… Ulaştığında anlatıcı ile karşılaşıyorsun ve o da sana mekana dair bir şeyler anlatmaya başlıyor. Bu yöntemin kendisi, bir şeyleri dinlerkenki edilgen hali kırıyor ve daha canlı bir etki yaratıyor. Çünkü aynı zamanda anlatıya sorularınla, yorumlarınla katılabiliyorsun.
Bazen anlattığın hikaye, çok ağır bir insan hakları ihlali olabiliyor. Bazen de bir dayanışmayı konu alan umut verici bir hikaye anlatabiliyorsun. Bu paylaşımı tanımadığın bir grupla yapmak, güzel ve heyecan verici bir deneyim. Yürüyüşün sonunda yapılan kapanış oturumunda ise ne dinledik, aklımızda ne kaldı, hikayelerdeki ortak noktalar nelerdi gibi konuları tartışıyoruz.
Daha etkili olabileceğini düşündüğün farklı metodlar var mı?
Açıkçası, mevcut yöntem benim için yeterli geliyor. Az önce bahsettiğim kapanış oturumlarında farklı metodlar deneyebiliyoruz. Bu kısım, biraz da moderasyon yapan kişinin kontrolünde ilerliyor. Bir grup insanla bu kadar interaktif süreçler yürütmek oldukça zor. Üç saat boyunca kenti adım adım yürüyerek dolaşmış, belki de ilk kez böyle bir deneyim yaşamış bir grup insan… Bu yüzden, o günün dinamiğine bakarak yeni yöntemler kullanma veya değişiklik yapma hakkımızı genellikle kapanış oturumuna saklıyoruz diyebilirim.
Bir de şunu eklemek istiyorum: Hafıza Yürüyüşü’nü burada ne kadar tarif etmeye çalışsam da, bu aynı zamanda bedensel bir aktivite. Çok katmanlı bir deneyim… Kent var, hikayeler var, grup dinamiği var, yürüme pratiği var. Yürümenin kendisi zaten bambaşka bir edim… Hele bir de başını kaldırıp binaların dokusuna, şehrin yüzüne yüzüne bakarak yürümek…
Çok iyi tanıdığını düşündüğün bir semtte yürümekle hiç tanımadığın ilk kez keşfe çıktığın bir semti deneyimlemek arasında da farklar var elbette. Her ikisi de tuhaf hisler, şaşkınlıklar ile günü sonlandırmamızı sağlıyor.
Hafıza Yürüyüşleri kapsamında anlatıcıları nasıl seçiyorsunuz, ne sıklıkla planlıyorsunuz yürüyüşleri?
Anlatıcıları seçme ve yürüyüş için hazır olma süreci yaklaşık altı ay sürüyor. Bu konuda görece uzun süren bir yapımız var. Her katılımcının en azından bir mekanı araştırmasını bekliyoruz. Her katılımcı “hikaye anlatıcısı” olma sürecine de öncelikle kendi çalıştığı mekanın hikayesini anlatarak başlıyor. Daha deneyimli anlatıcılar ise yenilere bilgilerini aktarıyor. Kısaca, böyle bir hazırlık sürecimiz oluyor.
Bu tür etkinliklerin toplumsal barışa ve uzlaşmaya nasıl katkı sağlayabileceğini düşünüyorsun?
Pek çok yürüyüşte anlatıcılık yaptım, koordinasyon ve moderasyon süreçlerini yürüttüm. Özellikle gençlerle yaptığımız yürüyüşlerde, birçok insanın "Ben bu hikayeyi ilk defa duydum ve gerçekten bu konuyla ilgili bir şey yapmak istiyorum" ya da "İnanamıyorum, böyle bir şey yaşandığına" gibi tepkilerini gördüm. Her zaman yürüyüşlerde de şunu söylüyorum: "Bugün dinleyeceğiniz hikayeler kimileriniz için çok tanıdık, kimileriniz içinse oldukça yabancı olabilir. İlk kez dinleyenlerimiz için bu bir ilk karşılaşma."
Dolayısıyla, "Yıllardır bu semtte oturuyorum" diyen katılımcılar için bile, bu çoğu zaman semtin bu yüzüyle bir ”ilk karşılaşması” oluyor. Sadece bu karşılaşmaları devam ettirebilmek ve sürdürebilmek bile yapabileceğimiz en güzel, en derin işlerden biri gibi geliyor bana. Toplumsal barışın sağlanması için bu tür karşılaşmaların elzem olduğunu düşünüyorum çünkü.
Peki hiç geri dönüş aldınız mı? "Haa bak, bunu öğrenmiş ve bununla ilgili şöyle bir çalışma yapıyor" gibi.
Çok fazla var aslında. Karakutu’nun anlatıcısı olmuş, çeşitli etkinliklerine katılmış ve bir parçası olmuş çoğu kişi hafıza üzerine çalışmalar yapmaya devam ediyor. Yüksek lisans, doktora çalışmaları yapanlar, belgesel çekenler, podcast yapanlar… Aslında, gençleri bu çalışmalarında desteklemek için bir araştırma fonumuz da var. Dernek kurucularımızdan Evren ve ailesinin, babaları Adnan Ergeç adına her yıl açtığı bir araştırma fonu bu. Fon sayesinde şimdiye kadar pek çok güzel proje hayata geçti.
Daha çok mekanların hikayelerini öğrenmek senin için nasıl bir deneyimdi? Hafıza Yürüyüşleri sırasında öğrendiğiniz en önemli bilgi veya hikaye neydi?
Yürüyüşleri İstanbul’da yaptığımız için, biraz İstanbul’un katman katman açılan, döküldüğü yerden filiz veren halini konuşmamız gerek sanırım. Karakutu, hak odaklı çalışmalar yapıyor. Dolayısıyla dinlediğiniz hikayeler, daha çok toplumsal hareketlere, insan haklarına ve toplumsal cinsiyet eşitliğine vurgu yapan hikayeler oluyor.
Ben dinlemekten ziyade anlatma kısmını daha çok deneyimledim. Bir yürüyüşte, katılımcılardan biri "Bu hikayeleri dinlemek zor, ama sürekli anlatmak daha zor olmalı. Esenliğiniz için bir şey yapıyor musunuz?" demişti. Bu soruyu ilk duyduğumda kendimi garip hissetmiştim. Çünkü burada anlattığım hikayeyi birkaç kişiye daha fark ettirme fikri, kendimi zaten iyi hissettiriyordu. Bir Hafıza Yürüyüşü’nde anlatıcı olmak, "elimden geleni yapmaya çalışıyorum" hissi yaratıyormuş bende demek ki. Sonra bunu başka anlatıcı arkadaşlara da sormuştum. Onların da benzer hisleri olduğunu gördüm.
Bu yüzden, Hafıza Yürüyüşleri sırasında öğrendiğim en önemli şey bence bu duyguydu. Bir mekanı, bir toplumsal acıyı ya da dayanışma hikayesini yabancı insanlara aktarırken yaşadığımız o karşılıklı anlam arama duygusu. Ben, bende uzun süredir var olan bir bilgiyi karşımdakine aktarıyorum; bu benim için bilgi anlamında bir yenilik değil. Ancak, karşımdakinin o hikayeyi dinlediğinde yüzünde o bilginin yansımasını aramak, duygusunu görmek benim için de oldukça yeni ve önemli oluyor. Bu yüzden, Hafıza Yürüyüşü hem iyi hissettiren hem de yer yer zorlayan bir pratik.
Hak ihlallerini biliyor olmanın yükü ve sorumluluk duygusuyla, başka insanlara aktarım yoluyla sağaltım yaşamak konusu çok ilginç. Tanıkların sayısını artırarak, çaresizlik hissine ve tüm o haksızlıkların bir daha yaşanmaması için bir bilinç oluşturma çabası aynı zamanda… Belki küçük bir adım ama hiç yoktan iyi. Aslında, kapanış oturumlarında katılımcılarla "Bir daha olmaması için ne yapmalı?" sorusunu tartışma pratiğimiz de kıymetli oluyor.
Yürüyüşlerimize defalarca katılıp sonra da anlatıcı olmak için tüm o aşamaları geçen genç arkadaşlarımı gördükçe, yaptığımız işe olan inancım artıyor. Umarım bu çalışmalar çoğalır. Böylece, başta da dediğim gibi, İstanbul’u gördüğümüz ve görmediğimiz yüzleriyle hep birlikte keşfetmeye devam ederiz.