Dersim Katliamı Anıtı, Kasım 2012’de tamamlandığı için yaratmış olduğu etkileri hakkını vererek incelemek için henüz yeterince vakit geçtiğini söylemek zor. Mazgirt Belediyesi, Dersim Katliamı Anıtı yapılması fikrini ortaya atması sonrasında bu projenin hem Dersim’de yaşayanlardan hem de Dersim’de bir katliam anıtı yapılmasının hafızalaştırma yoluyla geçmişle yüzleşme bakımından önemli olduğunu düşünenler arasında ciddi ölçüde ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. Ayrıca, projenin ana akım medya ile sosyal medyada kayda değer bir şekilde ilgi ve destek gördüğü söylenebilir. Anıtın açılışına sadece belediye yetkililerinin değil, yerel halkın ve milletvekillerinin katlımı da bu ilginin bir göstergesi olarak okunmalıdır.
Nüfus yapısına bakıldığında, Dersim’in ağırlıklı olarak Alevi Kürtlerin yaşadığı bir bölge olduğu görülecektir. Dersim’de yaşayan insanlar etnik kökenlerinden dolayı İslami ve/veya milliyetçi perspektife sahip merkezi hükümetlerce hep “öteki” olarak görüldü. Osmanlı devletinin son dönemleri düşünüldüğünde, Dersim’in sahip olduğu fiili özerkliğe son verme çabaları, özellikle II. Abdulhamid döneminde (1876-1908) zirve yaptı. Bununla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması (1923) sonrasında Türk devleti, Sünni veya Alevi ayrımı yapmaksızın Kürtlerin ayrı bir etnik-ulusal grup olarak varlığını reddetmeye başladı. Diğer bir yandan, genel siyasi koşullar nedeniyle Dersim’i “medenileştirme” projesini gerçekleştirmek 1930’lu yılların ortasına kadar çeşitli nedenlerden ötürü mümkün olmadı (Dersim’in fiili özerkliğine son veren Türk devletinin kullandığı resmi söylem, bölgedeki “geri kalmış” insanları “medenileştirmek”ti). 1930’lu yıllar boyunca Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek partili otoriter iktidarının sağlamlaşması ve parti-devlet CHP’nin Türk milliyetçiliğine yönelik politikalarına ağırlık vermesi Dersim’i “medenileştirme” harekâtı için uygun koşulları yarattı.
CHP’nin “medenileştirme” projesi iki aşamada tamamlanacaktı. İlk olarak, Dersim bölgesinde devlet egemenliğini pekiştirmek adına gerekli siyasi ve hukuki adımlar atıldı.1935 yılında, Dersim bölgesini kapsayan bir Umumi Müfettişlik kurularak General Abdullah Alpdoğan’a geniş yetkiler tanındı. Bu adım, Dersim’in olağanüstü hal bölgesi olarak ilan edilmesi demekti. İkinci olarak, Dersim’deki aşiretlerle yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalmasıyla Türk ordusu 1937 yılında –resmi tarih ve iddiaya göre isyanı bastırmak adına- bölgeye yönelik bir askeri harekât başlattı. Yapılan bu ilk operasyonda binlerce Dersimlinin yanı sıra, bölgenin dini önderlerinden Seyid Rıza idam edilerek öldürüldü. Ardından, Aralık 1937 – Ağustos 1938 döneminde, hava kuvvetleriyle de desteklenen ikinci bir askeri harekât yapıldı ve binlerce Dersimli öldürüldü. Dersim’de katliamdan arta kalan nüfus ise Anadolu’nun farklı bölgelerine sürgün edilmek üzere zorunlu göç politikasına tabi tutuldu ve Dersim’in adı Tunceli olarak değiştirildi. Yaklaşık üç yıl sonra, devletin Dersim’de kendi güvenliği adına gerekli altyapıyı kurması sonrasında sürgün edilen Dersimlilerin dönmesi mümkün olabildi. Diğer yandan, Alevi Kürtlere yönelik asimilasyon politikaları devam etti.
2011 yılında yaptığı bir konuşmada, T.C. Başbakanı R. Tayyip Erdoğan Dersim katliamına ilişkin birtakım devlet belgelerini kamuoyuna duyurdu ve CHP’nin 1930’larda Dersim’de yaptıklarına dair özür diledi. Erdoğan’ın bu tutumunun samimi bir özür, devletin geçmişte işlediği geniş çaplı insan hakları ihlalleriyle yüzleşme çabası olmaktan ziyade CHP’yi siyaseten yıpratma amacı taşıdığını düşünenlerin sayısı da azımsanamayacak boyutta. Bununla birlikte, Türk devletinin tarihinde işlediği katliamlara ilişkin ilk kez bir başbakan kamuya açık bir şekilde özür dile getirmiş oldu.
Başbakan Erdoğan’ın telaffuz ettiği özür sonrasında AK Parti hükümeti Dersim katliamına ilişkin kayda değer bir somut adım atmadı. Diğer bir yandan, özür telaffuzundan sonra, 2011 yılının sonunda Dersim katliamına ilişkin bir tartışma sürmekteyken, Dersim katliamına ilişkin kapsamlı bir soruşturma yapılması ve devletin elindeki belgeler ışığında Dersim’de tam anlamıyla neler yaşandığının açıklanması gibi taleplerle hem Dersim’de hem de Türkiye’deki büyük şehirlerde sayısız gösteri düzenlendi. Bu talepleri göz önünde bulunduran Mazgirt Belediyesi, 2011 yılında Dersim katliamına dair bir hafızalaştırma çalışması başlattı.
Dersim Katliam Anıtı’nın iki temel amacı söz konusu. İlki, Dersim katliamında yaşamını yitiren ve hala bir mezardan yoksun olanları anmak. İkincisi ise Dersim katliamı hakkında farkındalığı arttırmak ve Dersim katliamının tanınmasını sağlamak. Mazgirt Belediyesi bir hafıza sahası inşa etme fikri ile yola çıktıktan sonra mimar Dara Kırmızıtoprak herhangi bir ücret talep etmeksizin bu anıtın tasarlanması işini üstlendi. Ardından, Mazgirt Belediyesi bu anıtın yapımı için gerekli olan finansal kaynaklara sahip olmadığı için bir bağış kampanyası düzenledi. Dersimli iş insanlarının finansal desteği sayesinde bu anıt inşa edilebildi. Ayrıca, Dersim Katliamı Anıtı, Peter Eisenman’ın Yahudi soykırımı için Berlin’de yaptığı anıta benzemekle birlikte, farklı büyüklükteki taş blokların daha düzensiz ve dağınık bir şekilde kullanıldığı bir mimari yapıya sahip.
Ocak 2012’de, Mazgirt Kaymakamlığı, Dersim Soykırım Anıtı’nın bulunduğu kamu arazisinin henüz belediyenin mülkiyetine geçmeden kullandığı gerekçesiyle belediye aleyhine bir dava açtı. Mazgirt Belediyesi ise bu sorunu aşılması pek zor olmayan ve prosedürle ilgili bir sorun olarak gördü. Proje boyunca yaşanan zorluklardan birisi de finansal kaynak sorunuydu. Maddi durumu iyi olan Dersimlilerin, belediyenin yapmış olduğu çağrıyı cevapsız bırakmaması sonucunda bu sorun aşılabildi.