"Agos Gazetesi, Ermeni kimliğini oluşturan dil, kültür ve tarihi değerlere sahip çıkmak, onu yeni kuşaklara taşımak, Türkiye’de yaşayan Ermenileri tanıyıp, topluma entegre etmek, onların sorunlarını Türkiye’nin gündemine sokmak ve sorunlarına çözüm üretmek gibi misyonlarla Hrant Dink ve bir grup arkadaşı tarafından 1996 yılında kuruldu. Cumhuriyet döneminde Türkçe ve Ermenice yayın yapan ilk gazete olması açısından Agos önemli bir dönüm noktası. Agos ofisini 1999 yılında İstanbul – Osmanbey’de bulunan Sebat Apartmanı’na taşıdı. Zaman içerisinde burası yurtiçi ve yurtdışından Ermeniler, diğer azınlık grubu mensupları, araştırmacılar, öğrenciler ve gazeteciler için önemli bir uğrak noktası haline geldi. Agos aynı zamanda, insan hakları savunucuları, birçok gazeteci ve aydın için Türkiye’nin daha demokratik bir ülkeye dönüşmesinin umudunu temsil ediyordu. Agos görünmez kılınan, Türkiye’deki Ermeniler ve azınlıklarla ilgili meseleleri, 1915 sonrasında yaşanan acıları ve bunların günümüzde süregiden etkilerini yazdıkça, tüm azınlık gruplarının maruz kaldığı insan hakları ihlallerine yönelik politikaların geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi için talepte bulunan grupları cesaretlendirici bir işlev gördü. Agos’un kurulduğu tarihten bugüne genel yayın yönetmenliğini üstlenen Hrant Dink, 2004 yılından itibaren çeşitli yazılarından ötürü ulusal basında nefret söylemine maruz kaldı ve hakkında davalar açıldı. Dink için yoğun yargı sürecinin başlangıç noktasını, kendisi doğrudan dava konusu olmasa da, kendi imzasıyla Agos’un 6 Şubat 2004 tarihli sayısında yayımlanan, Atatürk’ün manevi kızı, Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen’le ilgili haber oluşturdu. ‘Sabiha Hatun’un sırrı’ başlığıyla verilen haberde, Gökçen’in Ermeni kökenli olduğu ve Ermenistan’da akrabalarının bulunduğu belirtiliyor; Antep kökenli Ermenistan vatandaşı Hripsime Sebilciyan Gazalyan, Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni yetim, kendisinin de onun yeğeni olduğunu iddia ediyordu. Bu haberin ardından Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği sert bir açıklama yayımladı. Hemen ertesinde, Hrant Dink İstanbul Valiliği’ne çağrılarak MİT mensuplarının da olduğu bir ortamda uyarıldı. Ayrıca, Dink’in Agos’ta yayımlanan Ermeni kimliği konulu sekiz bölümlük bir yazı dizisinin bazı bölümleri cımbızlanarak “Hrant Dink Türk kimliğine hakaret ediyor” suçlamasıyla sağ basında hedef gösterilmeye başlandı. Dink hakkında ""Türklüğü neşren tahkir ve tezyif etmek""suçundan açılan davada, bilirkişi heyetinin herhangi bir suç unsuru olmadığına ilişkin raporuna rağmen, Hrant Dink altı ay hapis cezasına mahkûm edildi. Davanın ilk duruşmasında ulusalcı gruplar hem adliye binasında hem de Agos’un önünde nefret ve tehdit içeren sloganlar atıp Hrant Dink ve avukatlarına bozuk para ve kalem fırlattı. Tüm bunlara paralel olarak bazı gazeteler Dink’i ve Agos’u hedef göstermeye devam etti. Son olarak, Agos’un 21 Temmuz 2006 tarihli sayısında yayımlanan ""301’e karşı 1 Oy"" başlıklı haber nedeniyle, Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi uyarınca Dink’in ""Türklüğü aşağıladığı"" iddia edildi. Ulusal basında hedef gösterme, ulusalcı grupların tehdit ve nefret söylemi içeren protestoları ve davalarla ilerleyen bir süreçte Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de Sebat Apartmanı’nın önünde kurşunlanarak öldürüldü. Büyük tepkiyle karşılanan bu cinayetin ardından cenaze gününde on binlerce kişi “Hepimiz Ermeni’yiz, Hepimiz Hrant Dink’iz” sloganlarıyla yürüdü. O günden itibaren, bir vicdan mekânı haline gelen Sebat Apartmanı önünde, her 19 Ocak günü geniş kitleler unutturma politikalarına karşı cinayetin aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması için, Hrant için ve hepimiz için adalet talep etmeye devam ediyor. Hrant Dink’in katli davası bugün hala devam ediyor. 2007 yılında, Hrant Dink’in mücadelesini devam ettirmek, insan hakları, azınlık hakları ve kültürel hakların korunması ve geliştirilmesine katkı sağlamak, milliyetçi ve ırkçı olmayan tarih çalışmalarının yapılmasına destek olmak, Ermeni kültürü ve tarihinin Türkiye’de yaşatılması ve öğretilmesi için çalışmalar yapmak gibi amaçlarla Hrant Dink Vakfı kuruldu. Bu tarihten itibaren, Vakfın ve Agos’un Sebat Apartmanı’nda bulunan ofisleri diasporadan atalarının topraklarını keşfetmek için Anadolu’ya giden Ermenilerin seyahat rotalarında ortak bir uğrak noktası haline geldi. "
"Sebat Apartmanı’nda bulunan, Agos gazetesi ve Hrant Dink Vakfı’na ev sahipliği yapan ofislerin 2015 yılında bir hâfıza mekânına dönüştürülmesine karar verildi. Burasının ,“geçmişi hatırlarken geleceği şekillendiren, karşılıklı anlayışa katkı sunarak diyalog için zemin oluşturan, ziyaretçilere bir arada yaşam ve toplumsal barış konusunda umut veren” bir hafıza mekânı olması hedeflendi. Ayrıca bu mekânın hafızlaştırma konusunda yapılabilecek başka çalışmalara ilham vermesi projenin ana motivasyonlarından biri oldu. Proje ekibi hazırlık sürecinde, farklı coğrafyalardaki deneyim ve hafıza mekânlarını araştırıp bu deneyimlerin toplumla paylaşılması, müze ve anıtların geçmişle yüzleşme ve toplumsal diyalog üzerinde oynadığı rol hakkında farkındalık yaratılması gibi konularda özel bir gayret gösterdi. Tüm bu sürecin nasıl işlediğini detaylı bir şekilde anlatan, dolayısıyla bu hafızalaştırma çalışmasının kendi kaydını da tutan bir rapor Hrant Dink Vakfı’nın web sitesinde mevcut. 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı’nın ismi, Hrant Dink’in Agos’un 23 Nisan 1996 tarihli sayısında yayımlanan, Türkiye toplumunu geçmişin hüznünü ve coşkusunu bir arada sahiplenmeye çağıran “23,5 Nisan” başlıklı yazısından ilhamla konuldu. “23,5 Nisan” ifadesi, Dink’in yazısında umut ettiği gibi ülke tarihinde kurucu bir yeri olan toplumsal/politik olayların birbiriyle temas edecek şekilde yeniden kurgulanması gerektiğinin önemini vurguluyor. 23 Nisan, 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu 23 Nisan 1920’yi anmak üzere Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın ilan edildiği tarih. 24 Nisan ise dünyada, 1915 yılında İstanbul’daki Ermeni aydınlar, yazarlar, sanatçılar, doktorlar, öğretmenler ve mebusların evlerinden alınıp bir daha dönmedikleri, soykırımın başladığı gün olarak kabul ediliyor. 23 Nisan’ın ulusal programlarla coşku içerisinde kutlanırken 24 Nisan’ın inkâr edilip yaşanan acıların görünmez kılınması, tam da Ermenilerin bir yüzyıldır bitmeyen yas iklimine işaret ediyor. Art arda gelen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 24 Nisan Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü bağlamında Türkiye toplumunu geçmişin hüznünü ve coşkusunu bir arada sahiplenmeye çağıran yazı ""23,5 Nisan’"" başlığını taşıyordu. 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı, Hrant Dink’in yaşamı ve mücadelesine, Agos’un toplumsal hafızasına dair önemli kesitleri aktarmak amacıyla farklı temalarla birbirinden ayrılan odalara ve mekânın farklı yerlerinde konumlandırılmış sanatsal hafıza işlerine ayrılmış. Agos Odası’nda gazetenin kuruluş hikâyesi, ele aldığı konular; gazeteden kesitler, çizimler, fotoğraflar ve videolar aracılığıyla anlatılıyor. Koridor’da, Türkiye’nin 1996-2007 arası tarihinden kesitler Agos manşetleri ve haberleriyle sergileniyor. Çok Amaçlı Etkinlik Alanı ise 23,5’un kolektif üretim, düşünme ve araştırma mekânı olarak işlev görmesi için çeşitli atölye ve etkinliklerin düzenlenmesine ayrılmış. Ayrıca burada ziyaretçiler ve araştırmacılar Agos’un 10 yıllık arşivine dijital ortamda ulaşabiliyor. Tuvalet Korosu yerleştirmesi, 1980 darbesinin ardından gözaltına alınan Hrant Dink’in tutulduğu hücrede yaşadığı psikolojik ve fiziksel işkenceye ışık tutuyor. Bu işlerin yanında mekân içerisinde, Hrant Dink’in Tuzla’daki Kamp Armen’de geçen çocukluğunun ve Rakel Dink’le tanışma hikâyesinin anlatıldığı Atlantis Uygarlığı Odası; 19 Ocak’ta ne olduğuna, 2007’den beri süren Hrant Dink Cinayeti Davası’na ve 19 Ocak’ta yapılan anma törenlerine ilişkin bilgi ve tanıklıkların yer aldığı Adalet Arayışı Odası; Hrant Dink’in maruz kaldığı hedef gösterilme süreçlerini, hakkında açılan davaları Hrant Dink’in anlatımı ile video, belge, gazete haberleri ve görseller eşliğinde anlatan Güvercin Tedirginliği Odası yer alıyor. Sanatçı Sarkis tarafından “acılardan pırlanta yapma” metaforuna dayanarak balkonda sergilenen Tuz ve Işık yerleştirmesi, ziyaret edenleri hissetmeye, tefekküre ve hatırlamaya davet ediyor. Büyükelçilik Kurma Projesi ise Almanyalı sanatçılar Horst Hoheisel ve Andreas Knitz’in Türkiye –Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine dikkat çeken bir yapıt. "
"Ziyaretçiler Hafıza Mekânı’ndan Türkiye tarihi üzerine bilgilenerek, yeni sorularla ve Hrant Dink’i ve onun sahiplendiği değerleri tanıyarak ayrıldıklarını dile getiriyor. Duygulandıklarından bahseden ziyaretçiler aynı zamanda bugün ve geleceğe dair bir şeyler yapma konusunda cesaretlenerek mekândan ayrıldıklarını ifade ediyor. Mekânda yapılan sürekli atölyelerde katılımcılar geleceğe dair tahayyüllerini birbirleriyle paylaşıyor. Ziyaretçilerin duygularına ve yaşanmış deneyimlerine aktif bir şekilde yer veren alanlar sunan Hafıza Mekânı, böylelikle ziyaretçilerin umut, adalet, hafıza ve hakikat gibi kavramlara ilişkin görüşlerini sıklıkla paylaşmalarının imkânını yaratmış oluyor. Hatırlamanın ve hatırlatmanın bir iyileşme olduğunu, mekândan umut duygusuyla da ayrıldıklarını söyleyen ziyaretçiler, Hrant Dink’in mücadelesinden ilham aldıklarını sık sık dile getiriyor.
Çeşitli hafıza mekânları oluşturmak isteyen ve hafızalaştırma çalışmaları yürüten kurum ve bireyler 23,5’u ziyaret ederek kurumun görüşlerine ve önerilerine başvuruyor. Mekânın onlar için ilham verici olduğunu ifade ediyorlar. Üniversitelerden akademisyenler kimi zaman mekânı öğrencileriyle birlikte geziyor. Proje ekibi, okul gruplarıyla ve öğretmenlerle çalışmayı dilediklerini ve bunun için özel bir çaba içerisinde olduklarını dile getiriyor. Bununla birlikte çeşitli sivil toplum kuruluşları yurtdışından gelen ziyaretçilerini hafıza mekânına getirmeye özen gösteriyor."
Türkiye’de daha önce üretilmiş, benzer bir örneği olmadığı için teknik, içerik ve tasarım açısından birçok soru işaretiyle yola çıktıklarını dile getiren proje ekibi, mekânın yaratılma sürecinde karşılaştıkları zorluklarla nasıl başa çıktıklarına dair şunları söylüyor: “Yürüttüğümüz kapsamlı hazırlık süreci, bizim için de çok kıymetli olan öğrenme süreci bu zorlukları giderdi. 15 ülkede, zor geçmişlerle yüzleşen yüze yakın müze ve hafıza mekânını ziyaret ettik, uluslararası uzmanların deneyimlerinden yararlandık, otuzun üzerinden uluslararası uzmanı Türkiye’ye davet ederek onların somut önerilerinden yararlandık ve hepsi mekânın şekillenmesinde çok yardımcı oldu.”