Adnan Menderes Mozolesi

İstanbul, 1990
...

1899’da Aydın’da Kırım tatar köklerine sahip bir aileden doğan Adnan Menderes, İzmir’deki Amerikan Koleji’nde okudu. Kurtuluş Savaşı sırasında önce Kuvayımilliye’de, sonra düzenli orduda görev aldı. Savaştan sonra dedesinden kalma Çakırbeyli Çiftliği’nin başına geçti. Ege bölgesinin önde gelen toprak sahiplerinden olan Menderes, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nda siyasete atıldı. Ancak Tek Parti iktidarının “kontrollü muhalefet” eşliğinde çok partili siyasal düzene geçme çabalarının, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kitleselleşmesiyle akamete uğraması sonucu parti kapatıldı. Bunun üzerine Menderes, Atatürk tarafından kurulan iktidar partisi konumunda olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) davet edildi ve Aydın İl Başkanlığı görevine geldi. Menderes, CHP’den Aydın milletvekili seçildi ve Türk demokrasi sahnesinde dikkat çeken bir isim haline geldi. 1946 yılında CHP’nin içerisinden bir muhalefet girişimi olarak gelişen “Dörtlü Takrir”in, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuad Köprülü’yle birlikte dört imzacısından biri olan Adnan Menderes partiden ihraç edildi. Daha sonra bu dört isim, Demokrat Parti ismiyle bir parti kurarak burada siyaset yapmaya devam etti (Bora, 2019). 

1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından hemen sonra başlayan Tek Parti iktidarı, II. Dünya Savaşı bitimine, yani iki partili rejimin başlamasına kadar sürdü. Hem ABD’nin CHP’ye yaptığı baskılar sonucu, hem de Türkiye’nin dönüşen iç dinamikleri nedeniyle ilk çok partili ve bu anlamıyla demokratik seçim ancak 1950 yılında yapıldı. Seçilme sürecinde demokrasinin seviyesini yükseltme vaadinde bulunan Demokrat Parti, 1950 seçimlerinden birinci parti olarak çıktı ve aynı yıl Adnan Menderes’in başbakanlığını yaptığı kabineyle hükümeti kurdu. Menderes, 1950- 1960 yılları arasında Başbakanlığı sürdürdü. 1954 yılında yapılan genel seçimlerden hemen önce, DP çeşitli muhalif gruplara karşı baskı politikalarını artırdı ve CHP’ye bağlı olan toplumsal, ekonomik ve siyasi grupları çeşitli güç alanlarından uzaklaştırdı. Var olan çoğunlukçu seçim sistemi nedeniyle, özellikle tarımsal kalkınma ile liberal ekonomi politikalarından faydalanan kırsal nüfusun desteği sayesinde, DP izleyen seçimlerde de iktidarda kalmayı başardı. Muhalefetin güçlenmesiyle birlikte, DP ifade özgürlüğünü kısıtlayan, basına yönelik sansürü artıran ve muhalif devlet görevlilerini emekli olmaya zorlayan bir dizi yasa çıkardı. 1950’li yılların ortasından itibaren kötüleşmeye başlayan ekonomik göstergeler DP hükümetinin artmakta olan baskı politikalarıyla paralel bir seyir izledi. Her ne kadar DP demokratikleşme sürecini devam ettireceğine ilişkin verdiği sözleri tutmamış olsa da, CHP’nin tepeden inmeci laiklik, modernleşme ve Türkleştirme politikalarını uygulayan kurumsal yapısını geriletti. Özellikle toplumun muhafazakâr/mütedeyyin kesimleri üzerindeki baskıyı azalttı. 1960 yılına gelindiğinde, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bulunan genç subaylar, bir askeri darbeyle iktidara el koydu ve DP hükümetini yasadışı ilan etti. İzleyen süreçte, Demokrat Parti’nin yöneticilerinin yargılanmasına Yassıada’da başlandı.

Bu yargılama süreci, Adnan Menderes başta olmak üzere, DP liderlerini halk nezdinde itibarsızlaştırma kampanyasına dönüştürüldü. Menderes ve arkadaşları Anayasa’yı ihlal etmekle, yolsuzlukla ve 6-7 Eylül pogromunu tertiplemekle suçlandı. Adnan Menderes bu suçların yanı sıra, yargı bağımsızlığını ihlal etmek, muhalefet parti mensup ve liderlerinin özgürlüğünü kısıtlamak, kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak, devlet radyosunu kendi çıkarları için kullanmak gibi suçlardan 13 ayrı davada yargılandı; ‘’Bebek Davası’’ hariç bütün davalardan suçlu bulundu. Türkiye’de askeri darbe dönemlerinde kurulan diğer olağanüstü mahkemeler gibi Yüksek Adalet Divanı da kararlarını hukuki gerekçelerden çok politik nedenlerle verdi ve 9 ay 27 gün süren yargılama sonucunda 14 kişinin idamına ve 31 kişinin de ömür boyu hapsine karar verdi. Pakistan devlet başkanı Muhammed Eyüb Han ve İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy, Fransa cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth, Almanya Başbakanı Konrad Adenauer idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Millî Birlik Komitesi'ne çağrıda bulundular. Millî Birlik Komitesi, Celâl Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celâl Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961 tarihinde ve adet olduğu üzere sabaha karşı, o gün başarısız bir intihar teşebbüsünde bulunan, tutuklu kaldığı süre içerisinde görevli bazı askerlerce sözlü ve fiziksel olarak şiddet gören Adnan Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de idam edildi. Böylece 27 Mayıs askeri darbesi sonrası Türkiye’de seçilmiş bir Başbakan ve iki Bakan idam edilmiş oluyordu. Sonrasında, Menderes, ailesi haricindeki sivillere kapalı bir askeri bölge olan İmralı adasına gömüldü.

Yararlanılan Kaynaklar

Bora, T. (2019). “Adnan Menderes”. Türkiye’nin 1950’li Yılları. Haz. Mete Kaan Kaynar. İletişim Yayınları

REWŞ:

Qediya

Dîrok:

1990

Xwediyê projeyê:

Merkezi Yönetim

Adnan Menderes’in idam edilmesi, DP’ye destek verenler arasında sonraki on yıllarda Menderes’e beslenen sempatinin azalmasına yol açmadı. İlerleyen zamanlarda da kırsal kesimde yaşayanlar ile toplumun muhafazakâr kesimleri arasında popülerliğini sürdürdü. Menderes, Kemalist nizam bünyesinde yer alanlar için sıkıntı kaynağı addedilirken Türkiye’deki sağ partiler için sembol isimlerden birisi oldu. 1990 yılında Menderes için bir mozole yapılmasının amacı, Menderes’in itibarının iade edilmesini sağlamak ve bıraktığı siyasi mirasa saygı duyulduğunu göstermekti. DP kapatıldıktan sonra açılan sağ partiler tarafından Menderes, CHP mağduru olarak görüldü. Bu bağlamda, bu projenin ikincil amacının militarist rejimin sağ siyaset içinde yaratmış olduğu mağduriyetlere vurgu yapmak olduğu söylenebilir. Bu hafızalaştırma girişiminin Menderes’e dair benzer çabaları da tetiklediğini söylemek mümkün. Menderes’in mozolesi, DP döneminde yapılan ve isimlendirilen caddelerden birisi olan Vatan Caddesi’nde yer alıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1990 yılında çıkardığı yasayla, Menderes ve onunla beraber idam edilenlere itibarlarını iade etti. Menderes’in, Zorlu’nun ve Polatkan’ın naaşları dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve on binlerce insanın katılımıyla Adnan Menderes Anıt Mezarı’na nakledildi. Bunu takiben 1992 yılında, Süleyman Demirel döneminde, TBMM’de onaylanan karar neticesinde Aydın ilinde Adnan Menderes’in ismini alan bir üniversite de kuruldu, İzmir Havaalanına Adnan menderes havaalanı adı verildi. 

1994 yılında, Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, Vatan Caddesi’nin adı Adnan Menderes Bulvarı olarak değiştirildi. Ekim 2010’da dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından ortaya atılan Yassıada projesinin yapımına 2015 yılında başlandı. Yassıada’nın ismi Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak değiştirildi. Proje, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Gümrük ve Turizm İşletmeleri işbirliğiyle yapıldı. Projenin yürütücülüğünü ise dönemin AKP yöneticilerinden Çiğdem Karaaslan üstlendi. Yassıada yeni haliyle, 27 Mayıs Darbesi’nin 60. yılı olan 2020’de tamamlanarak ziyaretçilere açıldı. Ancak proje, ilk baştaki amacından ayrılarak bir rant projesine dönüştü. Yargılamaların yapıldığı spor salonu müzeye dönüştürülse de, proje kapsamında inşa edilen otel, bungalov ev ve benzeri yapılar Yassıada’nın bir hafıza mekânından çok bir tür turizm tesisine dönüşmesine yol açtı. Yassıada’ya yapılan otelin 2022 yılında iflas ettiği açıklandı. 

Bu projenin yarattığı etkiler, Türkiye’deki sağ partilerin yükselişi ile yakından alakalı oldu. Darbeyi yapan ve kendisini “Cumhuriyet’in yılmaz savunucusu” olarak addeden Türk Silahlı Kuvvetleri’ni protesto etmenin dolaylı bir yolu olarak, birçok sağ parti Adnan Menderes’in sembolik değerine yaslanmaya çalıştı. Hâlihazırda AKP hükümeti muhafazakâr değerleri teşvik ettiği ve olası askeri müdahalelere karşı toplumsal bir kesim yaratmaya çalıştığı için Menderes’in siyasi mirasını doğrudan sahiplendiğinden, projenin etkisi daha da arttı. Hemen her yıl, on binlerce insan Adnan Menderes’in mozolesini ziyaret ediyor. Özellikle Menderes’in ölüm yıldönümünde yapılan anma etkinliğine devlet yetkilileri de dâhil olmak üzere binlerce kişi katılıyor.

Adnan Menderes’in Türkiye siyasetindeki yeri itibarıyla, bir anlamda, dönemin Tek Parti iktidarının karşısındaki en güçlü muhalefet odaklarından biri olan muhafazakârların sembol isimlerinden biri haline gelmesi anmalara verilen önemi ve kitleselliği belirledi. Türk modernleşmesinin doğuşundan bu yana aydınlanmacı modernlik ile muhafazakâr siyaset arasında yaşanan çatışmalar halen sürüyor. Adnan Menderes ise Kemalist rejime karşı dönemin en ciddi kazanımlarını elde etmesi sebebiyle muhafazakârlar nezdinde bir sembol haline geldi. Dolayısıyla anmalar, muhafazakâr siyasi gelenekten gelen Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan gibi mirasçılar tarafından sürdürüldü. Muhafazakâr geleneğin anmalarının yanı sıra, Adnan Menderes ve Demokrat Parti dönemiyle ilgili belgeseller, diziler ve filmler çekildi, çok sayıda makale ve kitap çalışmaları yapıldı, tiyatro oyunları sahnelendi. Adnan Menderes’in Demokrat Parti dönemi ve 27 Mayıs 1960 Darbesi’yle idam edilmesi, 2006-2008 yıllarında ATV’de yayınlanan Hatırla Sevgili isimli dizide de kendisine yer buldu. Dizi aynı zamanda 70’lerin öğrenci gençliğinin mücadelesine de yer veriyordu. Hatırla Sevgili dizisi yarattığı etki bakımından, 60 ve 70’li yılların siyasi dinamiklerine dikkat çekmesinin yanında, özellikle sosyalist solun mücadelesini geniş kesimlere ulaştırması açısından önemli bir etki yarattı.

2021 yılında, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilişinin 60. yıldönümünde, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir anma mesajı yayınladı. Kılıçdaroğlu anma mesajında, “Darbeler ve siyasi idamlar, ülkemizin demokrasisinde onarılması güç yaralar açmıştır. Yaşanan acılardan ders almak, demokrasiyi sarsılmaz bir biçimde inşa etmek zorundayız. Vefat yıldönümlerinde, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı rahmetle anıyorum,” dedi. Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı anma mesajı tarihsel olarak CHP’nin kurucusu olduğu cumhuriyetin bekçisi olarak kendisini konumlandıran TSK’nın yaptığı darbelere yönelik bir eleştiri/özeleştiri içermesi açısından önem arz ediyordu. 

Adnan Menderes ismi, Türk devletinin kurucu ideolojisi olan Kemalizmle karşı karşıya geldiği için, 27 Mayıs Darbesi’yle birlikte Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmesine dönük hafızalaştırma çabasının önünde engel teşkil eden aktörler arasında Türk Silahlı Kuvvetleri ve aynı çizgide siyaset yapan sivil siyasi oluşumlar yer aldı. Örneğin, 1961 yılında Menderes’in gömüldüğü yere gönüllü olarak mezarlık inşa etmeye çalışan bir müteahhit hakkında soruşturma başlatılmıştı. Bununla birlikte, Menderes’i herhangi bir biçimde anmak veya anıt yapmak, suçu ve suçluyu övme kapsamına girdiği için Menderes’e yasal yollardan iade-i itibar yapılması gerekmekteydi. Bu yasal sınırlamayı kaldırmak için 1990 yılı Nisan ayında 3623 sayılı kanun çıkarıldı ve Adnan Menderes’e iade-i itibar yapıldı. 2011 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni ışıklandırma ve mimarı tasarım yapılarak mozole yenilendi. Adnan Menderes, muhafazakâr siyasi geleneğin önde gelen isimlerinden biri olması, darbeyle iktidardan indirilmesi ve idam edilmesi sebebiyle muhafazakâr geleneğin iktidara geldiği her dönemde ismi sıkça anılan bir figür olarak yaşatıldı. Ancak aynı cenahın, kendi figürlerine gösterdiği teveccühün diğer siyasi geleneklere göstermediğini vurgulamakta yarar var. Menderes ve arkadaşlarının seçilmiş siyasetçiler olarak askeri darbe sonucu idam edilmeleri, Türkiye’de diğer askeri darbeleri mahkûm etmek ve onların mağdurlarını anmak, haksızlıkları telafi etmek ve adlandırmak için kullanılmadı. Bu açıdan bakıldığında, Adnan Menderes’in Türkiye siyasi tarihindeki önemiyle doğru orantılı bir şekilde muhafazakâr cenahın sembolü olarak öne çıkarılması, onun siyasetteki elim akıbetinin toplumsallaşmasının önünde bir engel olarak duruyor.