Deniz Gezmiş ve Arkadaşları için Yapılan Hafızalaştırma Çalışmaları

...

1960’lı yıllarda dünyada ciddi bir şekilde artan ve toplumun hemen her kesimini kapsayan değişim ve eylemsellik süreci nedeniyle Türkiye’de de yeni bir döneme girildiği söylenebilir. Önceki dönemlerden farklı olarak Türkiye tarihinde ilk kez işçi sınıfı ve gençlik süreklileşecek bir siyasi aktivizm sürecine girip ekonomik ve siyasi taleplerde bulunmaya başladı. Yani, dünya ölçeğinde önemli kırılmalar yaratmış olan 1968 dalgası Türkiye’de de yankılandı. Özellikle üniversite gençliği bu dönemde hızlı bir şekilde siyasallaşarak sol ideoloji çevresinde öğrenci kulüpleri, dernekler, devrimci partiler ve illegal örgütler kurmaya başladı. Türkiye’de sosyalist gençlik hareketinin yükselişine paralel olarak milliyetçi ve dinci gençlik hareketleri de yükselmeye başladı. Sağcı gençlik grupları, dönemin sağcı hükümetleri tarafından da korunarak Komando Kampları olarak bilinen yerlerde politik şiddet üzerine eğitimler almaya başladı. Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kurulması ve Meclis’te temsil edilmesi öncelikle sosyalistlerin bu partide örgütlenmesini sağladı. Daha sonra farklı siyasi yaklaşımlar farklı örgütlenmeleri doğurdu. Sol hareketin en önemli bileşenlerinden olan sosyalist devrimci gençlik hareketi içinde yer alan gençlik önderleri arasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan önemli bir yere sahipti. İstanbul’da gerçekleşen ABD/emperyalizm karşıtı 6’ncı Filo Defol eylemlerinde ve 1968 yılında, üniversitelerdeki karar alma süreçlerine öğrencilerin daha fazla söz hakkına sahip olması için gerçekleştirilen kampüs işgali eylemlerinde bu isimler öncü roller oynadı. 

Deniz Gezmiş, 1969'da Filistin'de bulunan Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesinin gerilla kampına Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi üyeleri ile aynı safta savaşmak için gitti. Türkiye’ye döndüğünde Aralık 1969'da yakalandı, 1970 yılında hapisten çıktıktan sonra askere alınacakken askerden kaçtı. Sosyalist gençlik hareketine yönelik baskıların arttığı ve sağcı hareketin sola yönelik şiddet eylemlerinin tırmandığı dönemde, Deniz Gezmiş ve arkadaşları, gerilla mücadelesi yürüterek devrimi gerçekleştirmek amacıyla Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) adıyla bir örgüt kurdu. 11 Ocak 1971'de Türkiye İş Bankası Emek Şubesi soygunu gerçekleştirildi. 4 Mart 1971’de Ankara Balgat’ta görevli Amerikalı dört askeri personeli kaçırdılar, bir bildiri yayımlayarak 400.000 dolar fidye ve "tüm devrimcilerin serbest bırakılmasını" istediler. Güvenlik güçleri 5 Mart'ta kendisini ve Amerikalıları bulmak için THKO'nun karargâhı kabul ettikleri Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ni kuşattı. Öğrencilerle güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Çatışmada 1'i asker 3 kişi öldü, 26 kişi yaralandı. Üniversite süresiz kapatıldı. 9 Mart'ta Amerikalılar serbest bırakıldı.

Yusuf Aslan, 1966'da ODTÜ'ye girdi ve ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübünün üyesi oldu, 6 Ocak 1969'da ODTÜ’de, daha önce Vietnam’da binlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulan Civil Operations and Revolutionary Development Support’un başı olan, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Komer'in arabasının yakılması eylemine katıldı. 1969 yılında arkadaşlarıyla birlikte Filistin'e gitti. 

Hüseyin İnan, 1966'da ODTÜ İdari Bilimler Bölümü'ne kayıt oldu. Sosyalist Fikir Kulübü (SFK) ve bu derneğin bağlı olduğu Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu'na (Dev-Genç) üye oldu. Aynı dönemde TİP'e de üye oldu. Toprak işgalleri gibi kırsal yörelerdeki eylemlerde yer aldı. İnan, 1968'de, TİP ve daha sonra Milli Demokratik Devrim tartışmalarında oluşan ayrılıklarda giderek belirginleşen gizli ve dar örgüt fikri doğrultusunda çekirdek bir grup oluşturup kır gerillası yoluyla savaşma düşüncesini geliştirmeye çalıştı. 14 Ekim 1969'da THKO'nun bu nüvesini oluşturan grup ile birlikte Suriye üzerinden Ürdün'e, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)'nün askerî kanadı olan El Fetih'in kamplarına gitti. Burada aldıkları eğitimin ardından bir süre İsrail'e karşı yapılan kimi eylem ve karakol baskınlarında görev aldı. 

Mart 1971’de Türk Silahlı Kuvvetleri hükümete bir muhtıra vererek sivil hükümeti istifa ettirdi ve yerine teknokrat bir hükümet kurdu. Bu yeni teknokrat hükümet ulusal güvenlik stratejisi çerçevesinde anayasal demokratik hakların alanını daraltmaya ve sol harekete yönelik ciddi bir baskı politikası uygulamaya başladı. Deniz Gezmiş ile arkadaşları kırsal alanda gerilla mücadelesi yürütmek için, 12 Mart Muhtırası olduktan üç gün sonra Nurhak ve Malatya’ya doğru yola çıktı. Gezmiş'in arkadaşlarından Sinan Cemgil Nurhak’da çatışmada öldürüldü; Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan Şarkışla’da yakalandı. Hüseyin İnan, 23 Mart 1971'de Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde THKO'lu bir diğer militan, Mehmet Nakiboğlu'yla beraber yakalandı. Gezmiş ve arkadaşları Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında, Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No.'lu Mahkemesinde yargılandı; Türk Ceza Kanunu'nun 146. maddesini ihlal ettikleri gerekçesiyle 9 Ekim 1971'de 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına çarptırıldı. İdam kararı TBMM’de 48 ret oyuna karşılık 273 kabul oyu ile onaylandı. 

6 Mayıs 1972’de bu karar infaz edildi. Bu idam kararları ile Türk devletinin esas amacı sol hareket içerisinde korku iklimi yaratıp büyümekte olan sosyalist hareketi geriletmekti. Deniz Gezmiş’in idam edilmeden önceki son sözleri şunlardı: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm!”

REWŞ:

Qediya

Dîrok:

2010

-

2013

Xwediyê projeyê:

Yerel Yönetim

Deniz Gezmiş ve iki yoldaşı 6 Mayıs 1972 tarihinde idam edildi. Bu devrimcilerin ölüm yıldönümlerinde anılmaları, izleyen yıllarda Türkiye sol hareketi için adeta bir gelenek oldu. Diğer yandan, son birkaç yıla kadar bu isimler için gerçekleştirilmiş herhangi bir kalıcı hafızalaştırma çalışması yoktu. Gezmiş ve arkadaşları için yapılan ilk hafızalaştırma çalışması Bursa’nın Nilüfer ilçesinde Üç Fidanlar anıtıydı. CHP’nin yönetiminde olan bu belediye 2010 yılında Gezmiş, İnan ve Aslan’ın ölüm yıldönümünde anıtın açılışını gerçekleştirdi. Açılışa 68 kuşağından Deniz Gezmiş ile birlikte mücadele veren arkadaşları da katıldı. Yapılan bu anıta yakından baktığımızda, çiçekler ve beyaz taşlarla doldurulmuş, barış işareti etrafına yerleştirilmiş olan üç heykel olduğunu görüyoruz.

Deniz Gezmiş’in anısına yapılan ikinci hafızalaştırma çalışması İstanbul Ataşehir’de Mart 2011’de açıldı. Bünyesinde bir amfi tiyatro, bir basketbol sahası, kültür merkezi ve çocukları için oyun sahası ile spor tesisleri bulunan bir parkın içine Deniz Gezmiş heykeli dikildi. Ayrıca, yapılan anıtın üzerinde Deniz Gezmiş’in son sözleri yazıldı. Yerel seçimler öncesine denk getirilen görkemli açılışa ise yaklaşık on bin kişi katıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da iştirak ettiği bu açılış seremonisinde Kılıçdaroğlu, Deniz Gezmiş’in yapmış olduğu eylemler nedeniyle değil düşünceleri nedeniyle asıldığını ifade etti.

Gezmiş’i anmak için yapılan üçüncü proje, İzmir’in CHP'li Bayraklı Belediyesi tarafından Mayıs 2013’te açıldı. Diğerlerinden farklı olarak bu çalışma sadece Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın heykellerini yapmanın ötesine geçmeye çalıştı. Bu projeyi tasarlayan heykeltraş Ekin Erman, heykelin arkasına gelecek şekilde, insanların yollayacağı kıyafetlerin ipliklerinden yapılacak büyükçe bir ip yumağı yerleştirilmesini planladı. Bu şekilde, birçok insanın projeye katkı sunabileceği ve Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına duydukları desteği gösterebilecekleri düşünüldü.

Gezmiş ve arkadaşlarını anmak için yapılan dördüncü proje ise Mayıs 2018’de İzmir’in Gaziemir ilçesinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmelerinin 46. yıl dönümünde açılışının yapıldığı Üç Fidan Parkı ile Üç Fidan Anıtı. Gaziemir Belediyesi, üç bölümden oluşan 10 bin metrekarelik parka Üç Fidan adını verdi. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın heykellerinin dikildiği parkta yürüyüş yolları, yeşil alan, oyun ve spor alanlarına da yer verildi. 

Projenin yarattığı etkiler düşünüldüğünde ilk akla gelen Gezmiş, İnan ve Aslan’ın aileleri ile kendilerini tanıyan insanların yaşadığı görece iyileşme hissidir. Bu üç isim, sadece Türkiye’de sol siyaset için değil aynı zamanda sağ siyasi yelpazede yer alan aktörler için de kayda değer bir yere sahiptir. Yıllar boyunca bu isimler muhafazakâr ve milliyetçi siyasi oluşumlar tarafından şeytanlaştırılmıştı. Her yıl yapılan anma yürüyüşlerinin yanı sıra, somut hafızalaştırma projelerinin idam edilen üç gencin aileleri üzerinde olumlu bir etki bıraktığı söylenebilir. Diğer bir yandan, CHP belediyeleri tarafından gerçekleştirilen bu anma biçimlerinin, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının inandıkları ideolojideki devrimci öğeleri arka plana atılarak anti-emperyalizm, milliyetçilik ve bağımsızlık gibi temalar üzerinden yeni bir hatırlama biçimi ile gerçekleştirildikleri söylenebilir. Kemalist ideoloji içinde sıkıştırılmaya çalışılan Deniz Gezmiş’in dışlayıcı ve milliyetçi bir zeminde yeniden hatırlanmaya çalışılmasının hafızalaştırma projelerinin temel ilkeleri ile tam anlamıyla uyumlu olup olmadığı tartışılması gereken bir konu. Diğer bir deyişle bu projelerin, özünde devrimci gençlik önderlerini meşru birer aktör olarak gördüğü ama ölümlerine sebebiyet veren militarist rejim ile yüzleşme noktasında yetersiz kaldığı söylenebilir. 

Deniz Gezmiş, Türkiye sol hareketinin önemli önderlerinden biri olmasının yanı sıra popüler bir figür haline geldi. Yapılan anıtlaştırma çabalarının yanı sıra yazılı ve görsel olarak çok sayıda içerik üretildi. Mücadele arkadaşları onun anısına yazdı, belgeseller çekildi, dizilere, hatta filmlere konu oldu. Bu çalışmalardan en bilindik olanı bir televizyon dizisi olan Hatırla Sevgili’ydi. Bununla birlikte, Deniz Gezmiş’in ismi nesiller boyu sol-demokrat ailelerin çocukları için tercih ettiği isimlerden biri haline geldi. Belki de 68 kuşağını hatırlarken en çok başvurulan yollardan biri, gelecek nesillere isimler vasıtasıyla aktarılırken ortaya çıkan hafızalaştırmaydı.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anma amacıyla yapılan hafızalaştırma çalışmaları ortaya çıktıktan sonra hukuki bir karmaşa yarattığını söylemek yanlış olmaz. Deniz Gezmiş adına yapılan hafızalaştırma çabalarına yönelik suç duyurusunda bulunuldu ve dava açıldı. Mahkeme verdiği kararda, Gezmiş ve arkadaşlarının hâlihazırda sürmekte olan herhangi bir soruşturmada isimlerinin geçmiyor olması nedeniyle bu hafızalaştırma çalışmalarını yasal buldu. Diğer bir yandan, aksi şekilde sonuçlanan davalar da oldu. Örneğin, Dersim’in Hozat ilçesinde yerel belediye bir caddenin adının Deniz Gezmiş Caddesi olması için harekete geçti. Bu süreci yerel mahkeme durdurdu ve bu ismin kullanılamayacağına karar verdi. Gerekçe, bu adlandırmanın bölücülüğü ve ayrımcılığı tetikleyeceği için yapılamayacağı yönündeydi. Kars Belediyesi’ne başvurarak Musa Anter, Deniz Gezmiş, Vedat Aydın, Kemal Akbulut ve Oruç Korkmaz’ın adlarının caddelere verilmesini talep eden siyasetçi Mahmut Alınak, talebi sebebiyle Kars Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 50 gün hapis cezasına çarptırıldı. Bu kararın ardından Alınak, AİHM’e başvurdu. AİHM, Alınak’ın ifadelerinin “Düşünce ve ifade hürriyeti” kapsamında olduğuna karar vererek, Türkiye’yi 3 bin 200 Euro tazminat ödemeye mahkum etti. Benzer bir örnek olarak Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişlerinin 38. yılında Bodrum’da Yurttaş İnisiyatifi, Nazım Hikmet sokağının devamındaki sokağa Deniz Gezmiş’in adının verilmesini belediyeye dilekçe vererek talep etti. Belediye Başkanı Mehmet Kocadon da “Her görüşe saygımız var. Dilekçe elime ulaşır ulaşmaz acilen ilgili komisyona havale edeceğim. Bence sokağa Deniz Gezmiş adı verilmesinde bir sakınca yok”, dedi. Fakat durumla ilgili herhangi bir gelişme olmadı. Ataşehir’in CHP’li belediyesi tarafından 2011 yılında Deniz Gezmiş anısına yapılan parkın adı 2020 yılında Deprem Parkı olarak değiştirildi. Park İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredildi ve yeni adıyla açılış yapıldı. Bu gelişmelerin yanısıra Deniz Gezmiş Anması olarak bilinen 6 Mayıs’ta gerçekleşen anma yürüyüşlerine ve basın açıklamalarına katılan kişiler hakkında birçok kez soruşturma açıldı.