Türkiye 1960 ile 1980 yılları arasında ekonomik, siyasi ve toplumsal açıdan derin dönüşümlere sahne olan bir dönem yaşadı. Bu dönemin siyasetindeki en önemli olgulardan birisi etkin bir siyasal güç olarak ordunun varlığı ve bu varlığın bir sonucu olarak darbelerdi. 1980 darbesi de hem sürecin kendisi hem yıllara yayılan etkisi hem de yargılama süreçlerindeki yaşananlar ile bugün karşı karşıya olduğumuz pek çok sorunun da temeline yayılan bir etkiye sahip.
12 Eylül 1980 sabahı emir ve komuta zinciri içinde Bayrak Harekâtı adı verilen operasyonla Türkiye tarihinin 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 sonrasındaki üçüncü darbesi gerçekleşti. Darbeyi gerçekleştiren ekip Milli Güvenlik Konseyi adı altında çalışmaya başladı. Konsey’de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun yer alıyordu. 12 Eylül rejiminin merkezinde otoriter bir devlet inşası ve bunun ordu tarafından gerçekleştirilmesi yer alıyordu. 12 Eylül darbesine ilişkin yayınlanan bildiri metninde açıkça tehdit olarak görülen toplumsal ve siyasal hareketlere karşı devleti korumak mantığı üzerine inşa edilmiş bir tehdit vardı. Bildiri metni aynı zamanda parlamento ve hükümetin feshedildiğini, meclis dokunulmazlıklarının kalktığını, tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildiğini, yurt dışına çıkışların yasaklandığını söylüyordu. Siyasi parti faaliyetleri durdurulmuş sonraki süreçte tamamı kapatılmıştı. Birçok sendika ve derneklerin faaliyetleri tamamen durdurulmuştu.
Gözaltında ve askeri cezaevlerinde işkence öncelikle sol hareketin kadrolarını, Kürtleri ve kısmen de ülkücü militanları hedef aldı. 12 Eylül askeri rejimi döneminde 650 bin kişi gözaltına alınıp, 210 bin dava açıldı, 230 bin kişi yargılandı, 7 bin idam cezası istendi, 517 idam cezası verildi (Askerî Yargıtay bunların 124’ünü, MGK da 50’sini onayladı, geri kalan 74 kişinin cezaları müebbet hapse çevrildi), 50 kişinin idam cezası infaz edildi. 300 kişi şüpheli bir şekilde öldü/öldürüldü. 171 kişinin işkencede öldüğü belgelendi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. İşkence ve idamlar dâhil bu şiddet pratikleri aynı zamanda tüm topluma yönelik bir disiplin ve itaat mesajıydı.
12 Eylül 1980’de gerçekleşen darbe ve kurulan askeri rejim, sadece rejim boyunca uygulanan şiddetin ve insan hakları ihlallerinin boyutları ile değil inşa ettiği siyasi, iktisadi ve toplumsal düzenin yıllar boyunca etkili olması açısından da Türkiye tarihinde ve siyasetinde kalıcı olarak yerini aldı. Darbe dönemi ve askeri rejimin işlediği suçlara rağmen süreçte görev alanları koruyan geçici Anayasa maddeleri 2011 referandumuna kadar yürürlükte kaldı. 2012 yılında yargılanmasına başlanılan darbenin sorumluları, yargılama devam ederken öldükleri için dava düştü. Ancak söz konusu yargılamalar zaten emir komuta zincirinin tepesindeki iki generale dayandırılmış davalardı; işkenceci emniyet görevlileri, cezaevinde insanları öldüren gardiyanlar, işkenceyi yok sayan doktorlar ve hukuksuz yargılamaların altına imza atan hukukçular hiçbir zaman yüzleşme veya yargılama süreçlerine dahil olmadılar.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrası Türkiye’de “İnsanlığa Karşı Suçlar” olarak tanımlanan başta işkence, zorla kaybetme, hukuk dışı/keyfi infaz, cinsel şiddet ve idam olmak üzere ağır insan hakları ihlalleri yaygın ve sistematik bir şekilde gerçekleştirildi. Fakat hukuki süreçlerin ve yöntemlerin Türkiye özelinde herhangi bir sonuç vermemesi ile doğan hukuki anlamda hesap sorulamaması hali konuya çalışanların teorik dayanak noktasını, tarihsel adalet kavramı üzerine inşa etmelerine sebep oldu. Bu kavram üzerinden bunun bir hesap sorma platformuna dönüştürülüp dönüştürlemeyeceği sorusu üzerine müze fikri şekillenmeye başladı.
Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi’nin temeli tarihsel adalet kavramı ve bellek çalışmaları etrafında şekillenen akademik çalışmalardan ve araştırma programlarında geliştirilen konseptlerden doğdu. 2020 yılının yazında Research Institute on Turkey Kolektif Hafıza Çalışma Grubu’na getirilen bu ön çalışmalar Enstitü’nün bir araştırması olarak geliştirildi ve 2021 Ocak ayından itibaren bu çalışmaya özel oluşturulan bir ekip tarafından hayata geçirildi. Ekip, bellek çalışmaları, arşiv ve dökümantasyon, hukuk ve sözlü tarih alanlarında çalışmalar yapan uzmanlardan oluşuyor.
Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi, 12 Eylül Darbesi’ne dair verileri derlemek, darbenin bugüne dek süren etkilerini, bilgiler ve belgeler ışığında anlamak ve demokrasi mücadelesinin aktif bir bileşeni olmak için Research Institute on Turkey’in (Türkiye Araştırmaları Enstitüsü) Kolektif Hafıza Çalışma Grubu’nun bir araştırması olarak hayata geçirildi. Çalışmayı destekleyen kurumlar, insan hakları örgütleri, hukukçular, hak savunucuları, tanıklar, akademisyenler ve yazarlar ortak bir amaç için bir araya geldiler.
Müzenin oluşturulmasında 12 Eylül 1980 Darbesi döneminde devlet tarafından neredeyse “olağan yaşam pratiği” haline getirilen “Ağır İnsan Hakları İhlallerinden” yola çıkılmış ve bu ihlallerden şimdilik beş ihlal türü üzerinden tüm koleksiyonların içeriği belirlenmiştir. Bu ihlal türleri İşkence, Zorla Kaybetme, Hukuk dışı/Keyfi İnfaz, İdam, Cinsel Şiddet suçlarıdır.
Müzede devrimci mücadelenin yükselişinden öğrenci hareketlerine, sendikal örgütlenmeye, kadınların siyasi mücadelesinden anti-faşist direnişe kadar birçok tanıklığın yanında darbenin kolektif belleği, askeri rejim ve onun hukuk sistemi, insan hakları ihlalleri, adalet mücadelesi, uluslararası dayanışma, cezasızlık, yüzleşme ve hesap sorma pratiklerine dair bilgiler yer alıyor. 42 yıldır devam eden adalet mücadelesi ve geçmişle yüzleşme pratiklerine Sözlü Tarih, Dava Dosyaları ve Bellek Nesneleri koleksiyonlarıyla dijital bir bellek mekânı sunuyor. Bellek çalışmaları, arşiv ve dokümantasyon, hukuk ve sözlü tarih alanlarında çalışmalar yapan uzmanlardan oluşan bir ekibe sahip olan müzenin ayrıca 12 Eylül darbesinin tanığı olan pek çok hukukçu, gazeteci, hak savunucusu ve yazardan oluşan bir danışman listesi var.
Bellek Müzesi’nin daimî koleksiyonlarında 235 dijital, 93 fiziki dava dosyası, binlerce sayfalık hukuki belge, 35 ayrı bağışçıdan edinilen 40 bin bellek nesnesi, 300 saati aşan 120 sözlü tarih kaydı, 518 fiziki belge, 65 gazete ve 150 kitap bulunuyor.
Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi’nin de sloganı olan “Geçmiş Bugündür” temasıyla 12 Eylül-8 Kasım 2023 tarihleri arasında İstanbul Tütün Deposu’nda fiziki bir sergi gerçekleştirildi. Sergiyle paralel olarak konu başlıkları darbe tarihi ve siyaset ile darbe ilişkisi etrafında şekillenen paneller gerçekleştirildi. Açılan serginin ana çatısını müzenin dijital alandan fiziksel alana taşıdığı koleksiyonlar ile arşiv malzemesinden parçalar ve içerikler oluşturuyor. “Geçmiş Bugündür” sergisinin konseptini ve küratöryel yönetimini Eylem Delikanlı, Aylin Tekiner ve Sevim Sancaktar; Sergi tasarımını Karşılaşmalar’dan Sevim Sancaktar üstlendi. Serginin yürütücülüğünü Research Institute on Turkey ile Demokrasi ve Bellek Araştırmaları Derneği yaptı.
Müze, Türkiye’nin ilk dijital müzesi ve 12 Eylül’e dair insan hakları arşivi olarak insanlığa karşı suçların kaydını tutuyor ve hak ihlallerini görünür kılıyor. 1960-1991 yılları arasındaki toplumsal ve hukuki süreçlere çeşitli koleksiyonları ile ışık tutuyor. Bu özelliği ile farklı nesillerden insanlara, resmi devlet anlatısının bir parçası olmayan fakat Türkiye siyasetini temelden etkileyen bu döneme dair bir hafıza aktarımı yapıyor.
Müzede Türkiye’deki tek işkence haritası çalışması da mevcut. Başta hukuk dosyaları ve arşivi olmak üzere koleksiyonlara eklenen her yeni veri ile birlikte bu harita da daima güncellenmeye devam ediyor. Harita gerçeği bir nebze olsun görünür kılmak için katkı sağlıyor. Bellek Müzesi, insanca yaşamın inşası için insanlık onurunu veya yaşamını hiçe sayan 12 Eylül Askeri Darbesi ve Rejimi’nin kaydını tutarak adalet arayışına devam ediyor.
Müzenin dijital müze olarak hayata geçirilmesi, bu fikrin kısa bir zaman dilimi içerisinde fiziki bir alana kavuşamayacağı değerlendirmesinden geliştirilen bir stratejiydi. Ancak gerek kuşaklar arası etkileşim gerekse öznelerle bir araya gelme pratikleri için fiziki alanın önemini de farkında olan müze ekibi, dijital müze gibi kalıcı bir sergi alanına sahip olma hedefine de sahip. Müze ekibi bu konuda hem fiziki koşulların hem maddi koşulların uygunluğu için çalışmalarına devam ediyor.
Müze içeriği henüz 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra işlenen tüm hak ihlallerini kapsayan bir yapıda değil. Müze ekibinin, koleksiyon geliştirmeye yönelik hedefi de çalışmayı, yeni bilgi ve belgelerin eklenmesiyle belki de yıllarca tamamlanmaya açık bir müze çalışması olarak devam ettirmek. Çünkü müzenin birçok hikayesi ancak 12 Eylül ve darbelerle gerçek anlamda bir yüzleşme iradesi gündeme geldiği zaman ve anlatımlarla arşivlerdeki belge ve bilgiler tüm yönleri ile açığa çıkıp birbiriyle konuşmaya başladığında tamamlanabilecektir.