Mehmed Uzun’a atfedilmiş bu hafızalaştırma projelerinin ortak işlevi Mehmed Uzun’u ve verdiği mücadeleyle Kürt kültürüne yaptığı katkıların önemini kolektif hafızada tutmak oldu. Mehmed Uzun adına yaptırılan kütüphane ise iki temel işleve sahip. Birincisi, öğrenciler için bir çalışma mekânı olması. Diyarbakır’da kamuya açık çalışma alanlarının oldukça kısıtlı olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, bu işlevi gören bir mekânın olmasının ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır. İkincisi ise, Kürtçe öğrenmek ve Kürtçe seviyesini geliştirmek isteyenler için var olan kaynakların hala oldukça kısıtlığı olduğu koşullarda, kütüphanenin bilgi, belge ve kaynak sağlaması. Kütüphanenin kurulmasıyla birlikte Kürt dili, tarihi ve edebiyatı alanında yazılmış kaynaklara erişim sorunu kayda değer oranda aşıldı. Mehmed Uzun Kütüphanesi ve Diyarbakır’da yapılan büyük park dışındaki diğer hafızalaştırma girişimlerinin Mehmed Uzun’u onurlandırma dışında bir işleve sahip olduğunu söylemek zor. Lakin yapılan tüm bu çalışmaların Mehmed Uzun’un yakınları için oldukça önemli olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, Mehmed Uzun’un eşi Zozan Uzun, kütüphaneyi ilk ziyaret ettiğinde çok heyecanlandığını ve adeta Mehmed Uzun’un ruhunun kitaplar arasında dolaştığını duyumsadığını belirtti.
Türk devletinin uyguladığı asimilasyon politikaları kuruluş döneminden hemen sonra hayata geçirildi ve etnik olarak Türk olmayan tüm toplulukları hedef aldı. Türkiye’de toplam nüfusun yüzde 15-20’sini oluşturan Kürtler de bu politikalara yaklaşık 80 yıl boyunca hiç esnetilmeksizin maruz kaldı ve hala kalıyor. Cumhuriyetin kuruluşundan 1980 yılına kadar Kürtçe’nin kamusal alanlarda ve basılı-yazılı materyallerde kullanılması de fakto olarak yasakken 1980 darbesiyle birlikte hukuken de yasak oldu. Her ne kadar 1991 yılında Kürtçe üzerindeki hukuki yasak kaldırılmış olsa da, sürmekte olan savaş ortamında ciddi baskılar altında Kürtçe yasaklı kalmaya devam etti. Kürtçe dahil olmak üzere Kürtlükle alakalı herhangi bir şey Kürt hareketiyle ilişkilendirildiği için Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylık süreci 2004 yılında ciddi bir aşamaya gelene kadar Kürtçe yasakları hemen hiç değişmeden süregitti. İzleyen yıllarda Kürtçe’nin öğretilmesi ve Kürt dilinde yayınlar yapılması konusunda Türk devleti daha ılımlı bir politika izlemeye başladı. 2009 yılında 24 saat Kürtçe yayın yapan bir TV kanalı devlet tarafından açıldı ve 2013 yılında Kürtçe seçmeli ders olarak ilköğretim seviyesinde okutulmaya başlandı. Bu gibi gelişmelerin Kürtçe üzerinde on yıllar boyunca süren yasaklama ve engellemeler sonrasında görece olumlu etkiler yapacağına kuşku yok. Kürt romancı Mehmed Uzun’un edebi çalışmaları tam da Kürtçe üzerindeki yasakların devam ettiği bir dönemde Kürt dilinin yaşatılması adına ortaya çıktı. Uzun’un edebi eserleri asimilasyon politikalarına direnmenin bir yolu oldu. Mehmed Uzun, siyasi kimliği ve Kürtçe yazdığı için sürekli baskılara maruz kaldı ve hayatının büyük bir bölümünü sürgünde geçirdi. Uzun, gençlik yıllarında, 21 Mart 1976’da yayın hayatına başlayan ve ertesi gün hakkında toplatılma kararı çıkarılan bir siyasi dergi olan Rizgari’nin editörüydü. Bu dergi Kürtlerin Türklerden ayrı bir etnik-ulusal grup olduğunu savunduğu ve Kemalizm’in ırkçı bir ideoloji olduğunu iddia ettiği için yayın hayatına başladığı gibi hakkında soruşturma açıldı ve aynı yıl içinde Mehmed Uzun’un da yargılandığı dava süreci başlatıldı. Bir süre cezaevinde kaldıktan sonra, Mehmed Uzun hakkında yargı süreci devam ederken Uzun, Türkiye’den ayrıldı ve 1977 yılında İsveç’e iltica etti. 1981 yılında Uzun’un T.C. vatandaşlığı iptal edildi ve Uzun 1992 yılına kadar Türkiye’ye / Kürt bölgesine hiç gelemedi. Yazarlık hayatı boyunca Mehmed Uzun Kürtçe, Türkçe ve İsveççe gibi dillerde yazmaya devam etti ve eserleri 20’den fazla dile çevrildi. Hayatının büyük bir bölümünü İsveç’te sürgün hayatı yaşayarak geçiren Uzun Kasım 2007’de yaşamını yitirdi.
Türkiye’deki Kürtler için Mehmed Uzun’un taşıdığı sembolik anlamın, Uzun’un Kürt kültürünün hayatta kalabilmesi için verdiği mücadele ile ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Kaleme aldığı romanlarında Uzun, Kürtlerin yazılı olmayan siyasi, toplumsal ve kültürel tarihlerini ele alan önemli bir janr yarattı. Haliyle Uzun’un ortaya koyduğu eserler on yıllar boyunca süren baskılara ve Kürtçe üzerindeki bitmez bilmek kısıtlamalara karşı direnme yolunu açtı. Bu sebeple, Uzun’a atfedilmiş birçok hafızalaştırma çalışmasına rastlamak mümkün. Uzun adına yapılan ilk proje 2008 yılında açılan ve Batman Belediyesi ile bireysel inisiyatiflerin buluşmasıyla ortaya çıkan Mehmed Uzun Parkı oldu. 2018 yılında Batman’da ki parkın içine yapılması planlanan kütüphanenin yapımı bitti. İkinci proje ise 2009 yılında Diyarbakır şehir merkezinde açılan Mehmed Uzun Kütüphanesi oldu. Bu kütüphanede Mehmed Uzun’un kendi kitaplığının yanı sıra Vedat Türkali ve Kaya Müştekhan gibi isimlerin kendi kütüphanelerinden bağışladıkları eserler de bulunmakta. Diyarbakır Sanat Merkezi’nin de katkılarıyla hem Türkçe hem de İngilizce eserlerin daha da zenginleştiğini söylemek mümkün. Bu kaynaklara erişimi kolaylaştırmak için proje bünyesinde elektronik bir sistem de kuruldu. Mehmed Uzun’a atfedilen üçüncü hafızalaştırma projesi 2011 yılında Urfa ilinin Siverek ilçesinde Uzun’un adının bir caddeye verilmesi oldu. Dördüncüsü ise Diyarbakır Yenişehir Belediyesi tarafından yürütülen, içinde Kürtçe yasaklarını sembolize eden bir anıtın da bulunduğu Mehmed Uzun Parkı. Bu park, Kasım 2013’te açıldı.
Mehmed Uzun, akrabaları, arkadaşları, yoldaşları, siyasi parti liderleri ve halkın katılımıyla her ölüm yıldönümünde mezarı başında anılıyor.
Diyarbakır’daki Mehmet Uzun parkında bulunan Kürtçe tabela, 2017 yılının Ekim ayında Kayyım tarafından kaldırıldı ve yerine Türkçe tabela asıldı. Bunun dışında Mehmed Uzun romanlarının son olarak 2002 yılında başlayan bir dava sürecinde soruşturmaya uğradığını söyleyebiliriz. Mehmed Uzun’un Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık (Ronî Mîna Evîne – Tarî Mîna Mirinê) isimli romanı Kürtçe yazıldığı ve Türkiye’de basıldığı için 2001 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde kavuşturmaya uğradı lakin herhangi bir ceza verilmedi.
Yaşanılan diğer bir zorluk ise Mehmed Uzun için yapılması planlanan bir mozolenin mimari planlarının 2008 yılı itibariyle tamamlanmış olmasına rağmen çeşitli nedenlerden ötürü pratiğe geçirilememiş olması. İsveç’te kurulan ve Avrupa’da faaliyetlerine devam eden Mehmed Uzun Vakfı’nın Diyarbakır’da bir şubesinin açılması, çeşitli imkânsızlıklar nedeniyle hala gerçekleşmedi.